MUTLAK SAADET MÜMKÜN MÜDÜR?
Birçok filozofun ortak kanaati, insanin dün¬yadaki amacinin saadet oldugudur. Filozoflar bu noktada anlassalar da, bu saadetin nasil saglanacagi konusunda fikir ayriligina düsmüslerdir. Bunlardan bazilari mutlulugu hazcilikta aramis, bazilari idealizmde, bazilariysa akli ugraslarda.
Islam ahlakiysa, saadeti bu dünyayla sinirli bir unsur olarak ele almaz. Saadet, bu dünyayi öte dünyayi baglamakla veya baska bir ifadeyle bu dünyada ahireti kazanmakla mümkündür. Öte dünyasi olmayan, ahireti kaybolmus bir dünya, geçici bir mutlulukmus gibi gözükse de, aslinda büyük bir hüsran ve iflastan ibarettir.
Bununla birlikte belki de Islam ahlakinin asil temsilci¬leri diyebilecegimiz sufiler, saadetin muhabbet, marifet, hizmet ve birçok baska güzel hasleti kazanmakla elde edilecegini söylemislerdir. Buna göre asil saadet, dünyaya gelis amacini bilmek, buna göre yasamaktir. Çünkü saadet, kalbin tatmin bulmasidir. Kalbin hakiki anlamda tatmin bulmasi ise ancak kalbin sahibini tanimasiyla mümkün olacaktir. Kalbin sahibiyse Allah’tir. Sahibini taniyan kalp mutmain olur, sekinet ve huzur bulur yani mutlulugu tatmis olur.
Yani sira yakin tarihli birçok psikoloji çalismasi, insan¬larin baska insanlari mutlu ettikçe gerçekten mesut olduklarini göstermektedir. Insanin kendi arzularini tatmin ederek elde ettigi mutluluk hem geçici olmakta hem de tam bir doyum ve itminan yasatmamaktadir. Oysa baska insanlari mutlu etmek, bu mutlu edis bir tebessümle bile olsa, insani daha ziyade, daha doygun, daha derinden mutlu etmektedir. Bu da aslinda Islam ahlakinin talim ettigi insan iliskilerindeki ilkelere riayet etmekle mümkündür.
Mutlu olmak her insanin hem hakki hem de hedefidir. Ama gerçek mutlulugun nerede oldugunu göstermek ancak kalbin ve aklin, nefsin ve ruhun hakiki sahibinin ve yaraticisinin hakkidir.
Dosyamiz bu önemli konuyla ilgili birçok kiymetli yaziyi bir araya getirdi.
Hayirlara vesile olmasi dilegiyle.
SAADET ALLAH’IN BIR IKRAMIDIR
PROF. DR. SÜLEYMAN ULUDAG
Mutluluk ve ongunluk diye tercüme edilen saadet, bahtiyarlik anlamina gelir. Saadetin ziddi sakavet ve bedbahtlik -bibahtlik-tir. Sadi ve mesut (ç. suada) bahtiyar ve mutlu -ongun-, saki (ç. eskiya) bedbaht ve mutsuz demektir.
Kur’an-i Kerim’de, “Mesut olanlar ebedi olarak cennette, bedbaht olanlar ise cehennemde kalacaklardir.” buyurulur. (Hud, 108; Ala, 11)
Su halde saadet ve sekavet, mesut -said- ve saki Kur’an terimleridir.
Lebbeyk ve saideyk deyimi hadislerde sikça geçer. Bu deyimler mü’mine, hitap ettigi kisiye, ömür boyu mutlu ol, güven ve huzur içinde yasa, dilegini iletmis olur. (Buhari, Rikak, 37, Ilim, 49, Kader, 1; Müslim, Kader, 1-4, Hac, 19-20; Acluni, cilt 1, 452)
Said ugur, nahs ise ugursuzluk anlamina gelir. Islam’dan önce gökteki bazi hareketlerden Araplar ugur ve ugursuz anlamini çikarirlardi. Islam’da ugur var ama ugursuzluk itikadi olarak yoktur. Bu sebeple said yani saadet muhataba ugur dileme anlamina da gelir. Bundan dolayi yola çikana, ugur ola, ugurlar olsun, denir.
Saadet kavrami riza, hayir, selamet anlamlarini da içerir. Hadislerde su ifadeler yer alir: “Kaza ve kadare riza göstermek saadet ehli olmanin alametlerindendir.” (Tirmizi, Kader, 15) “Iyi bir komsuya sahip olmak kisinin saadetindendir.” “Uzun ömür, insanin saadetindendir.” (Ahmed bin Hanbel, Müsned, cilt 1, 168; cilt 3, 332, 407)
Kur’an’da ve hadislerde saadet kelimesi fazla geçmez fakat bu iki kaynak saadet mefhumu ve kavrami üzerinde fazla durur ve bu hususa sikça vurgu yapar. Allah Teala, zü’l-fazl’dir; faziletin ve saadetin kaynagidir; lütufkardir. (Hud, 21, 29; Cuma, 4, 10) “Allah’in fazli ve ihsani büyüktür.” (Fatir, 32; Hadid, 21) Fazlullah-i ekber yani Allah’in en büyük fazli ve ihsani en büyük saadetidir. Buna nail olan mü’min bahtiyardir. Burada fazl, lütuf ve saadettir.
Kur’an-i Kerim’de ve hadis-i seriflerde hayir ve hayrat kelimeleri de saadet anlaminda kullanilir. “Ey insanlar, sizin için ahiret daha hayirli ve daha kalicidir.” (Ala, 17) Yani hakiki saadet yurdu olan ahiretteki saadet daha hayirli ve daha kalicidir. (Taha, 73, 131) Saadet ve sekavet kavramlariyla hayir ve ser kavramlari arasinda fazla ve bir fark yoktur.
BIR SAADET VE KURTULUS LIMANI OLARAK TASAVVUF
YRD. DOÇ. DR. IBRAHIM BAZ
Insan, muhtemelen en çok bu çagda kayboldu. En çok bu çagda uzaklasti bizzat kendisinden ve dünyanin öznesi, halifesi olmaktan. Bütün çarpikliklarin, çatismalarin, kanin, kinin, sömürünün, sevgisizligin, yalanin, hilenin ve aldatmacanin nedeni bu olsa gerek: Insanin kendinden uzaklasmasi ve Yaratan’a yabancilasmasi.
Modern insan kendinden uzak durdugu için bir türlü durulmamakta ve huzur bulamamaktadir. Sahip olduk¬larinda aradigi mutlulugu, bizzat kendisinin sahibi olan Allah’a ulasmakla elde edilebilecegini bilememektedir. Zira kendisinden öyle uzak ki, içindeki hakikate ve Hakk’a açilan kapinin kilidi pas tutmaya baslamistir. Hakikate kapali oldugu gibi, hiç görülmedik düzeyde bencillik ederek kendine odaklandigindan, digerlerinden uzaklasip günden güne kalabaliklar içerisindeki yalnizlik kuyusunda kaybolmaktadir. Arzuladiklarina erismek için, ötekini ancak rekabet edilmesi gereken bir rakip olarak görmektedir. Bu rekabette hirs ve haset, kiskançlikla karilarak derin endise vadileri ortaya çikarmaktadir. Yani huzursuzluk.
Halbuki modern insana en çok ne istedigi soruldugunda, genellikle huzur ve mutluluk cevabini vermektedir. Huzur ve mutluluktan ne anladigi sorusuna verdigi cevapta, ya kaybettiklerini aramasinin yahut arzuladigi bazi seylere sahip olmasinin kendisini mutlu edecegini söylemektedir. Kapitalist sistemde yasayan pozitivist algiya sahip bu insan, tarih boyu ilk defa sahip oldugunu sandigi nesnenin bu denli kusatmasi altinda kalmistir. Mülk, paylasilmasi gereken bir emanet olmaktan çikarak, sahip olunmasi gereken bir nesne olarak görülmeye baslanmistir. Gizliden gizliye bir tanrilasma temayülü.
Bizzat kendisinden uzak, Yaraticisi ve yaratilan ile dogru iletisim kuramayan bu mutsuz insan, soyut bir kavram olan saadeti maddenin hazzinda arama gafletindedir. Peki, modern insanin yalan yanlis yerlerde aradigi huzur ve mutluluk nedir ve nasil mutlu olunabilir?
KAYBETTIGIMIZ SAADETI NEREDE ARAMALI?
ISMAIL ACARKAN
Peygamberimiz, arkadaslarinin salih kimseler olmasi kisinin mutlulugundandir, diyerek iyi bir arkadasin su dünya yolculugundaki önemini vurgulamistir.
Nitekim ayette, “Ey iman edenler, Allah’a karsi gelmekten sakinin ve dogrularla beraber olun.” (Tevbe, 119) denilmektedir.
Aslinda dikkat edildiginde, kisinin dünyevi açidan mutlulugu maddi ve psikolojik ihtiyaçlarinin karsilanmasiyla yakindan iliskilidir. Bu ihtiyaçlar üç baslik altinda topla¬nabilir: Bedensel -fiziksel- ihtiyaçlar; duygusal ihtiyaçlar ve düsünsel ihtiyaçlar.
Fiziksel ihtiyaçlar; korunma, maddi ihtiyaçlar -yeme, içme, giyim, barinma-, fiziksel yakinlik ve etkilesim, cinsellik, sahiplenilme.
Duygusal ihtiyaçlar; sevilme, ilgi ve deger görme, önem¬senme, her haliyle kabullenilme, onaylanma, takdir görme, istenme ve ihtiyaç duyulma, öncelikli olma, duygusal ihtiyaçlarina duyarlilik.
Düsünsel ihtiyaçlar; akilli ve bilgili olma, olaylari kavrayarak akillica davranma, dogru yönlendirilme, onaylanma ve desteklenme, kendini güvende hissetme, belirlilik ve öngörülebilirlik, dogru karari vermek ve dogru yönde hareket etmek vb.
Insan bu ihtiyaçlarini yeterince karsiladigi oranda mutlu olur.
Mutlu olmanin ve mutlulugu korumanin bir diger ayagi ise kisinin korktugu seylerden emin olmasi ve kendini tehlikelerden koruyabilmesidir.
Kur’an’da, insanin nefsinin sükun bulmasiyla kalbin mutmain olmasi seklinde iki farkli durumdan bah¬sedilmektedir. Bedensel ve psikolojik ihtiyaçlarin karsilanmasi nefsi sükunete kavusturur. Ancak kalbin mutmain olmasi Allah iledir.
Imam Gazzali Hazretleri Kimya-yi Saadet adli eserinde fitratin gereklerine uygun yasamayi ve dolayisiyla fitratimizi günahlardan korumayi kurtulusun ve mutlulugun çaresi olarak görür.
Gazzali’nin Ilahi Saadet isimli eserinde ise, gerçek mutlulugun uhrevi/ruhani oldugu ifade edilir. Çünkü uhrevi mutlulukta; bikilmayan bir lezzet; üzüntüsü olmayan bir sevinç; fakirligi olmayan bir zenginlik; noksanligi olmayan bir kemalat ve zilleti olmayan bir seref vardir.
(Dosya yazilarinin tamami Ilim ve Irfan dergisinin Ekim sayisinda, sayi: 62)