EDEP, HADDINI BILMEKTIR
Dinimizin mükelleflere sundugu sinirlari belirleyen evvel emirde haramlar ve helallerdir. Haramlar ve helaller sayesinde durmamiz gereken sinirlari bilebiliriz. Ayni zamanda haramlarin siniri bize, helal olanlara dair genis bir imkanlar dairesi sunar.
Haram olmayan bir seyi haram kilamayiz. Tipki helal olmayan bir seyi helal yapamayacagimiz gibi. Ama haramlar sinirli ve geri kalanlar da genis bir helal dairesi olarak belirlendigi için, mükellefler, helal sinirlari içinde kalarak hayatlarini bir baski, bir tazyik ve sinirlama altindaymis gibi hissetmeden yasayabilirler.
Haramlarin az olmasi, sinirli sayida olmasi bu genisligi saglar saglamasina ama bu genislik, hayatin geçici oldugunu unutturacak bir raddeye bizi getirecek sekilde bir kam alma, zevk ü sefaya dalma kapisini açmaz, açmamalidir. Iste bu noktada, devreye sufilerin edep diye adlandirdiklari, adi konmamis, her mükellef için zorunlu olarak baglayici olduklarini kolayca söyleyemedigimiz baska sinirlar girer.
Edep siniri, helal oldugu halde bazi helallerden feragat etmemizi gerektirebilir. Dahasi bir helali nezaketle geri çevirmeyi ya da helaller dairesinin bize sagladigi genisligi gönüllü bir biçimde daraltmamizi gerektirebilir.
Söz gelimi, yemek yemek, su içmek gibi çok belirgin bazi eylemler orucumuzu bozar. Buna mukabil uyumak, konusmak hatta dedikodu yapmak ya da namazi terk etmek orucumuzu bozmaz. Seriat bize oruçla ilgili bazi kisitlamalar getirirken, geride genis bir alan birakmistir. Ama edep bize sadece midemize degil, aklimiza, dilimize, kalbimize de oruç tutturmayi söyler. Böyle olunca, seriatin orucunu bozmayan bazi hususlar, edebin orucunu bozabilir. Dedikodu yapanin seriat açisindan orucu bozulmaz ama edeben bu oruç zedelenir, pörsür ve faziletini kaybeder.
Edep, seriatin koydugu sinirlari biraz daha, kalbe ve ahlaka dogru çekerek daraltir.
Edep elbette sadece bu yaklasimdan ibaret degildir. Esasen nezaket diye tercüme edebilecegimiz bir hususiyettir ve dinin tamamina rengini vermesi beklenir.
Bizim burada kabaca bir niteligine isaret ettigimiz edebe dair dosyamizda kiymetli yazilar bulacaksiniz.
Hayirli olmasi temennisiyle.
TASAVVUF BÜTÜNÜYLE EDEPTEN IBARETTIR
YRD. DOÇ. DR. IBRAHIM BAZ
Tasavvufi kavramlarin en önemlilerinden biri olan edep, söz ve davranista güzel muamelede bulunmak anlamina gelmektedir. Ahlak, saygi, terbiye, kural ve nezaket gibi genis bir anlam zenginligine sahip olan bu kelime, insanin söz ve fillerindeki incelik ve güzellige isaret etmektedir. Bu nedenle tasavvufi gelenek içerisinde edebe ayri bir önem verilmis hatta tasavvufun edepten ibaret oldugu kabul edilmistir.
Bireysel açidan bakildiginda edep, kisinin kendisini tanimasi, kullugunu itiraf etmesi, acziyetinin farkina varmasi ve hadde riayet etmesi olarak kabul edilmistir. Bu hadlerin yani sinirlarin basinda da Allah’in koydugu kurallar gelmektedir. Bir baska ifadeyle edep, kulun her an Allah’in huzurunda oldugunun, O’nun (cc) tarafindan görüldügünün zihinsel olarak bilincinde olmasi, duygusal olarak bunun hasyetini yani korku ve ümi¬dini yasamasi, fiili olarak da seriat seklinde tanimlanan bütün kural ve kaidelere uymasidir. Edebin basi, kul¬luk suurunda olmak ve Allah’a karsi vazifelerini yerine getirmektir.
Tasavvufi düsüncede kisinin her an ve alanda edeple hareket etmesini saglayan en önemli husus, kesintisiz huzurda oldugunun farkinda olmak anlamina gelen ihsan bilincidir. Tasavvufi eserlerde ve sohbetlerde siklikla dile getirilen, “Her nerede olursaniz olun, O sizinle beraberdir.” (Hadid, 4) ayeti, bu bilincin temel kaynagi olmustur.
FITRATIN ÇAGRISINAKULAK VERMEK
ISMAIL ACARKAN
“De ki: Ya Rabbi, girecegim yere fitratima sadakatle girmemi, çikacagim yerden de fitratima sadakat üzere çikmami nasip eyle; yüce katindan bana yardimci bir kuvvet ver.” (Isra, 80)
“Edep; akIin suretidir.” Hazret-i Ali
Mevlana’nin mürsidi olan Sems-i Tebrizi söyle buyurur: “Akla, ima¬nin hakikati nedir?” diye sordum. Akil kalbimin kulagina, “Imanin hakikati edepten ibarettir.” dedi ve sözüne söyle devam etti: “Insanin tenindeki can ne ise, edep de odur. Insanlarin kalbindeki ve gözündeki nurlar edepten ibarettir. Bu kainatin kubbesindeki nizam edeptir. Geceleri parildayan en nurlu ve en üstün isik edeptir.”
Hazret-i Mevlana ise söyle der: “Eger insanoglu edepten mah¬rumsa insan degildir. Insanin hayvandan farki edeptir. Gözünü aç ve Allah’in bütün kelamina dikkat et. Ayet ayet bütün Kur’an’in manasi edeptir.”
Ibn Manzur, edep kelimesinin kökünün e-d-b oldugunu söyler ve bunun, davet etme manasina geldigini belirtir. Nitekim ayni kökten gelen üdbe, me’debe (me’dübe) kelimeleri ziyafet yemegi, dügün yemegi anlaminda sikça kullanilmistir. (Lisanü’l-Arab, edb maddesi)
EDEP YA HU!
SAID YAVUZ
Bazi kavramlar vardir ki onlari anlatmak için lügat ve istilah anlamlarini vermek, onlari tanimlamak yetmez. Hatta tanim cümleleriyle anlatmaya cüret ettigimiz o kavramin anlam dünyasini belki de sinirlamis oluruz. Bu nedenle misallerle, kissalarla, örnek hayatlarla anlatim yolunu seçmek bizi ulasmak istedigimiz limana daha salim ulastiracaktir. Kur’an’da da bu yol tercih edilmis degil midir? Burada ele almak istedigimiz konu da böyle. Bu nedenle önce geçmisten günümüze seçtigimiz kimi olaylara söyle bir göz atalim:
Imam Malik Hazretlerini düsünelim. Yani Hazret-i Peygamberin bastigi topraga hürmeten, Medine’de hayvan üstüne binmeyen o insani. Kendisine hadis-i seriften sual soracak misafir geldigi zaman abdest aldigini, sarik sardigini, koku sürünüp yüksek bir yere oturdugunu, ondan sonra misafirini kabul ettigini bili¬yoruz. Imam Malik’i böylesi bir davranisla tezyin eden neydi?
Osmanlilar devrinde Medine’nin muhafazasiyla vazifeli Osmanli pasalari, arabalarini Mescid-i Nebevi’nin uzaginda durdururlar, Peygamberimizin huzuruna büyük bir saygiyla yürüyerek gelirlerdi. Niçin? Ayrica Mescid-i Nebevi’nin tamirinde her tasi abdestli olarak ve besmeleyle yerine koyan Osmanlilarin bu esnada çekiçlerine keçe baglayarak Peygamberimizin ruhunu rahatsiz etmekten imtina etmeleri bize bugünün dün¬yasinda nasil bir mesaj veriyor?
Bu yazinin yazildigi esnada sosyal medyada Kabe’de yapilan bir evlilik teklifi konusuluyordu. Bir Müslüman erkek mübarek beldede sevdigine evlenme teklif edi¬yordu. Kiza yüzügü uzatan genç, kizin, böyle kabul etmem yere otur, cümlesiyle yere çömeliyor. Kizin karsisinda egiliyor, dizleri üstüne çöküp yüzügü uzati¬yor. Bir yandan alkislar, kahkahalar. Dostlari bu güzel (!) manzaranin fotografini çekiyor ve müstakbel çift bu resmi sosyal medyada paylasiyor. Arkada Kabe. Osmanli dönemindeki Müslümanla bugünkünün arasinda degisen ne? Neyi yitirdik?
(Dosya yazilarinin tamami derginin Nisan sayisinda, sayi: 56)