HALIDI YOLUN VERDIGI ILHAM
On dokuzuncu yüzyil, dünyada çok önemli gelismelere sahne oldu. Bunlarin basinda, Islam dünyasina ve özellikle Osmanli devletine yönelik saldirilar gelmekteydi.
Bir yandan sömürgecilere karsi verilen mücadeleler, öte yandan isgale karsi direnis hareketleri, Islam dünyasinin dört bir yaninda çok sayida Müslümanin kaninin akitilmasina yol açti.
Hasili zor ve karanlik bir asirdi bizim için: Zayiat çok büyüktü.
Ariflerden birinin sözlerindendir: Karanlik ne kadar koyu olursa, yildizlarin isigi o denli parlar.
Tipki bunun gibi, böylesi bir ümitsizlik ve yikim çaginda, on dokuzuncu yüzyil pes pese çok önemli tasavvuf hareketlerinin ortaya çiktigina da sahit oldu. Yani, karanligin en koyu oldugu bu dönem, bereketli bir zaman dilimi de oldu bizim açimizdan. Iste Mevlana Halid ve Halidiye tarikati da bu zor dönemde Müslümanlar için bir umut isigi olarak ortaya çikti. Bu büyük mürsid ve onun kutlu hareketi, Islam dünyasina (tabi bilhassa cografyamiza ve komsu cografyalara) yeni bir dinamizm getirdi. Bu etkisinden dolayi da Mevlana Halid, neredeyse ittifakla “müceddid” olarak kabul gördü.
Mevlana Halid Bagdadi Hazretlerinin adap ve ilkeleri, durusu, mesaji gün geçtikçe daha da önem arz etmeye baslamistir. Çünkü o, bir taraftan Ehl-i sünnetin müdafaasina girismis, gittikçe yükselen/yükseltilen neo-selefi akimlara karsi ilmi cevaplar gelistirmis; öte yandan istilacilara, ulü’l-emre yönelik tezyif ve isyan çalismalarina karsi da var gücüyle mücadele etmistir. Saldiri ve yikim çabalarinin yogunluguna paralel olarak o da bütün cephelerde savas vermistir.
Böylece Ortadogu’da ve Anadolu’da, Sünni, sufiyane, geleneklerine ve köklerine bagli bir yol çizmistir. Kur’an’a ve Sünnet’e yaslanan bir yol. Ama sadece bu kadar degil. Öte yandan da ilim ve irfan arasinda, med¬reseyle tekke arasinda, alimle arif arasindaki mesafeyi kapatmis, bu ikilileri baristiran öneriler ve rehberliklerde de bulunmustur.
Yetistirdigi yüze yakin halifesi sayesinde, bir kaç nesil içinde bu bölgenin en önemli ve yaygin tarikati haline gelmistir. Kafkaslardan Misir’a kadar olan cografyada, özellikle yirminci yüzyilda, onun gösterdigi ufuk daha da belirgin hale gelmistir.
Biz de bu sayimizda, Mevlana Halid (ks) ve Halidiye yolunu ele alan çok degerli imzalara ait yazilardan olu¬san arsivlik bir dosya hazirladik. Dosyayla, bu büyük hareketi tanimaya ve etkisinin izini sürmeye gayret ettik.
Bu büyük velinin himmeti, füyuzati bizimle olsun niyaziyla.
DININ SÖNMEYEN ISIGI: MEVLANA HALID BAGDADI (ks)
YRD. DOÇ. DR. ABDULCEBBAR KAVAK
Tarikatlar, sadece tasavvuf alaninda degil, farkli toplumsal alanlarda da hizmet vermis fonksiyonel kurumlardir. Bu açidan bakildiginda Naksibendi-Müceddidiligin, Islam âleminde sosyal ve kültürel alanlarda bir hareketlilik meydana getirdigi bilinmektedir. 17 ve 18. asirlarda Hindistan sinirlarini asarak Anadolu basta olmak üzere Ortadogu’nun bazi bölgelerinde etkili olmaya baslayan Müceddidiligin önde gelen simalarindan biri olan Mevlana Halid Bagdadi mensup oldugu bu tasavvufi gelenegi yetis¬tirdigi halifeleriyle 19. asra tasimayi basarmistir.
Ortaya çiktigi yillardan itibaren Osmanli devlet ricalinin dikkatlerini celbeden ve ilmiye sinifina mensup çok sayida kisinin kendisine intisap ettigi Mevlana Halid, basta Osmanli cografyasi olmak üzere genis bir alanda toplumun hüsnü kabulüne mazhar olmustur. Kendisi ve yetistirdigi çok sayida halifesinin farkli bölgelerde mey¬dana getirdikleri ilmi ve tasavvufi hareketlilik Halidiligi gündemde tutmustur.
Mevlana Halid ve onun takipçileri olan Halidiler 19. asrin ilk çeyreginden itibaren Ortadogu’nun birçok bölge¬sinde yasanan toplumsal sorunlara getirdikleri çözüm önerileriyle halkin begenisini kazanmistir. Halidilik, Irak basta olmak üzere Suriye, Iran, Misir, Malezya ve Endonezya gibi ülkelerle Kafkasya bölgesi ve Anadolu’da etkili olmus ve yayilmistir. Anadolu’ya girisi, Istanbul, Hakkari, Cizre, Diyarbakir, Urfa, Erzurum, Konya gibi merkezlerden gerçeklesmistir.
MEVLANA HALID BAGDADI VE HALIDI MÜRSIDLERININ EHL-I SÜNNET ITIKADINA BAGLILIGI
YRD. DOÇ. DR. IBRAHIM BAZ
Hazret-i Peygamberin yapmis oldugu savaslar ve yazmis oldugu mektuplarla Islam çok kisa sürede Hicaz bölgesinin sinirlarinin disinda taninmaya basladi. Özellikle Hazret-i Ömer dönemin¬deki fetihler ve Müslüman yöneticilerin adil yönetimleri sayesinde çok genis bir cografyaya yayildi. Ancak bu hizli gelisme olurken, ayni zamanda farkli kültürlere sahip yeni Müslümanlarin dini anlama biçimlerinde de farkliliklar olusmaya basladi. Bu farkliliklar bazen dinin mütesabih emirlerini anlama biçiminden, bazen de kisilerin yetismis olduklari kültürel cografya, bilgi seviyesi ve algi düzeyi gibi nedenlerden kaynaklandi. Zaman içerisinde bu farkli algi biçimleri mezheplesmeye basladi.
Islam’in inanç esaslarina dair itikadi mezhepler, ameli yönüne dair fikhi mezhepler ve nihayet ahlaki ve irfani yönüne dair de mezhep gibi yol anlamina gelen tarikler olusmaya basladi. Aslinda bu üç temel unsur, Hazret-i Peygamber ile Cebrail arasinda geçen ve sahabenin de sahit oldugu Cibril hadisinde dile getirilen iman, Islam ve ihsan kavramlarinin pratikteki ifadesidir.
Zaman içerisinde ortaya çikan kimi mezhepler yeterince taraftari olmadigi için unutulurken, kimileri tarihi süreç içerisinde daha fazla sistemleserek günümüze kadar saglam ve sahih bir yol izleyerek geldi. Bu mezheplerden Hazret-i Peygamber ile ashab-i kiramin, dinin temel konularinda takip ettikleri yolu benimseyenlerin Ehl-i sünnet ve’l-cemaat olduklari kabul edildi. Ilk dönemlerde Ehl-i sünnet ve’l-cemaat tabiri kullanilma¬makta, ancak tek basina olmak üzere, sünnet ve cemaat kavramlari kullanilmaktaydi. Ehl-i sünnet tabiri ilk defa Hasan Basri (ks) tarafindan kullanilmistir. Tasavvuf tarihinde de büyük bir yeri olan Hasan Basri, Ehl-i sünnet düsüncesinin sistemlesmesindeki ilk ve en önemli kisilerin basinda görülmüstür. Ehl-i sünnete bagli olan kimselere de, saglam ve dogru inanci benimseyenler anlaminda Sünni adi verilmistir.
Itikadi mezheplerden Esariye ve Maturidiye X. ve XI. yüzyillardan itibaren güçlenerek Sünni kelamin omurgasi haline gelmistir. Hanefiye, Safiye, Hanbeliye ve Malikiye ise Sünni fikhin en yaygin mezhepleri haline gelmistir.
MEVLANA HALID BAGDADI’NIN ANADOLUDAKI BAZI HALIFELERI
YRD. DOÇ. DR. MEHMET SAKI ÇAKIR
XIX. yüzyilin baslarinda Mevlana Halid Bagdadi’nin Hindistan’a gidip Seyh Abdullah Dehlevi’den aldigi Naksibendi tarikatini Irak’in Süleymaniye (Sehrezor) kentine getirmesiyle, Naksibendi Halidilik tesekkül etmistir. Mevlana Halid’in etkin irsad faaliyetleriyle Halidilik, kisa sürede Irak bölgesini hatta Osmanli sinirlarini da asarak dünyanin degisik cografyalarina yayilmistir. Bu yayginlik Mevlana Halid döneminden sonra devam etmis ve günümüze kadar süregelmistir. Halidiligin yayginlik ve tarihi sürekliligin en önemli aktörleri ise Mevlana Halid’in halifeleridir. Sayisi yüzü astigi tahmin edilen bu halifeler, seçkin alimlerden olus¬maktadir ve bu halifelerin her biri kendi bölgelerinde Halidiligi güçlü bir biçimde temsil etmislerdir. Bu halifelerin basarisinin arka planinda ise Mevlana Halid ile olan iletisimi kesmemeleri ve ona samimi, ihlasli bir biçimde bagli olmalari yatmakta¬dir. Bundan ötürü ondan ögrendikleri tarikat ögretilerini özüne sadik bir biçimde sonraki nesillere aktarmislardir. Bu halifeler seriat temeli üzerine insa edilmis bir tarikat anlayisini yaymistir. Medrese-tekke dayanismasi ile harmanlanmis bu tasavvuf kültürüyle birçok sufi alim yetismistir. Zira bu sufiler bulunduk¬lari yerlerde kurduklari tekkelerin yanina medrese de bina ederek, kaynagi Kur’an, hadis ve sünnet olan tasavvufi hayatin yasanilmasinda rehberlik etmislerdir.
Halidiligin yayilmasinda öncülük eden halifeleri burada detaylica zikredemeyecegiz. Ancak özellikle günümüz Türkiye’sinde etkisi halen devam eden bazi halifelerinden söz ederek toplumdaki tasavvufi izlerini ortaya koymaya çalisacagiz. Bu halifeler; Seyh Osman Siraceddin Tavili, Seyh Abdullah Mekki Erzincani, Seyh Halid Cezeri ve Seyyid Taha Hakkari’dir.
HALIDIYE SILSILESININ BAZI MÜRSID-I KÂMILLERI
KUTBEDDIN AKYÜZ
Insanoglu tarihin her döneminde Allah’i ve Allah’a giden yollari arayis içinde olmustur. Nasipli olanlar bu arayisinda kendisine yol gösterici olarak bir mürsid-i kâmile ulasabilmistir. Hakiki bir mürsidin gözetiminde Allah’i tanima ve bilme çabasina kisaca tasavvuf denir. Tasavvuf için, Islam’in incelikli bir sekilde yasanmasi da diyebiliriz. Zira tasavvufun kaynagi, Dogu’nun felsefesi, Bati’nin batil dinleri degil, Kur’an-i Kerim ve Sünnet-i seniyyedir.
Bugün dünyanin dört bir yaninda baglilari bulunan ve milyonlarca insani etkilemis olan Naksibendiye tarikati Sah-i Naksibend namiyla maruf olan Muhammed Bahaeddin Hazretleri tarafindan XIV. yüzyilda tesis edilmistir.
Bütün büyük tarikatlar zamanla çesitli kollara ayrilmislardir. Tarikatlarin dallanip budaklanmasinda, bu kollari tesis eden mürsidlerin yaptigi içtihat ve tecditler etkili olmustur. Naksibendiye’yi köklü bir agaca benzetirsek, kollari için de bu agacin dallari diyebiliriz. Bu kollardan birisi, belki de günümüzde en güçlü olani Hazneviye tarikatidir.
Hazneviye tarikati Naksibendiye’nin en yaygin kolu olarak bilinen Halidiye ekolünden gelmektedir. Hazneviye tarikatinin kurucusu, büyük bir ilme ve fazilete sahip olan ve Sah-i Hazne lakabiyla bilinen Seyh Ahmed Haznevi’dir.
Mevlana Halid’ten, Hazneviye tarikatinin kurucusu Seyh Ahmed Haznevi’ye kadarki silsilede yer alan mürsidlerin biyografisi, çok kisa bir sekilde sirasiyla asagida serd edilecektir.
HALIDILIGIN BUGÜN DE YASAYAN ESASLARI
YRD. DOÇ. DR. CÜNEYT GÖKÇE
Islam tasavvufunun kaynagi kitap ve sünnettir. Yüce Allah Hazret-i Peygamberin ibadet, zikir ve tefekkür yüklü hayatini sürekli takdir ve tesvik etmis, bu konularda birtakim emir ve tavsiyelerde bulunmustur. Hira magarasinda baslayan riyazet ve tefekkür süreci vahiy makamina erismeyle sonuçlanmis; bilahare de Hazret-i peygamber tefekkür ve tezekkürden geri durmamistir. Vahiy sürecinde bazi vakitlerde kendinden geçmesi ve Miraç’ta ruhani-Rab¬bani bir iletisimde bulunmasi sufilerin vecd, istigrak, fena ve beka hallerine kaynaklik etmistir. Ashabi da kendisi de zühd, takva, muhabbetullah yüklü bir hayat geçirmis, adeta tasavvufi örnek sergilemistir. Yüce Allah, “Eger onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler, Allah’tan günahlarini bagislamasini isteseler ve Elçi de onlarin bagislanmasini dileseydi, elbette Allah’i affedici, merhametli bulurlardi.” (Nisa, 64) buyurmaktadir.
Günah isleyenlerin Hazret-i Peygamberin önünde tevbe etmelerinin istenmesi ve Hazret-i Peygamberin kendileri için dua edip magfiret dilemesinin tasavvufi gelenek¬teki mürsid önünde tevbe etme prensiplerine önemli bir kaynak oldugu düsünülebilir. Tarikat, söz konusu tasavvufi hayatin uygulama alani, yani mutasavviflarin zikir ve vird yöntemlerini belirleyen bir mekteptir.
Bu mekteplerin en önemlilerinden bir tanesi Naksibendilik oldugu gibi Naksibendiligin önemli kollarindan bir tanesi de Mevlana Halid Bagdadi’nin sistemlestirdigi Halidiye koludur.
(Dosya yazilarinin tamami derginin Subat (sayi: 54) sayisinda.)