IRFAN KAYNAGI | Kasım | 2016 | AYIN KONUSU | Okunma: 2085
TASAVVUF BIR DENGE EGITIMIDIR

Tasavvuf bize hayati dengeli yasamayi ögretir. Uçlarda yasamaktan kaçinmayi, kullugu ölçülü ve dengeli, dünyayi ölçülü ve dengeli yasamanin yollarini gösterir. Efendimiz (sas), “Islerin hayirlisi ortasidir, dengeli olanidir.” derken bize bu dengenin pratik usulünü de ögretmistir.
Sözgelimi zühd, tasavvufi hayatin olmazsa olmazidir. Tasavvuf zühdden ibarettir desek yeridir. Zühd, dünya karsisinda çekinik, perhizkar, arzusuz olmaktir. Bunu, uçlarda yasayarak, dünyadan tamamen kopmus ve tecerrüd sinirina çekilmis bir zühd anlayisiyla yasama ihtimali vardir. Nitekim gerek Hristiyan kesis¬ler ve gerekse Budist rahipler, zühdü, evlenmemek, is güç sahibi olmamak, herhangi bir mal edinmemek, bir manastirda ömür sürmek olarak anlamislardir. Hristiyani ve Budist zühd anlayisi böyle bir asirilik üretmistir.
Oysa tasavvuf, halk içinde Hak’la (halvet der-encü¬men) olmanin yollarini ögreterek, kemalin ve zühdün hakikatinin, asil dünyanin içinde kalip ona gönül kaptirmamakla oldugunu göstermistir. Yine tasavvuf bize Allah korkusu -havf- ile O’ndan (cc) ümitvar -reca-olmak arasinda da bir denge sahibi olmamiz gerektigini ögretmistir. Peygamber Efendimiz (sas), “Hikmetin basi Allah korkusudur.” buyurmustur. Bu korkuyu, kullugun temel tavri yaparak, Allah’tan herhangi bir ümide sahip olmadan O’na (cc) kulluk etmeye yol açacak biçimde anlamak, kulu karamsar, kötümser yapabilir. Bu sebeple, reca sahibi de olmamiz istenmistir. Allah’la münasebetimiz böylece O’ndan (cc) korkmakla O’ndan (cc) ümitvar olmak arasinda dengeye oturtulmustur.
Allah’tan korkmak, eger bu korkuya amel ve ibadet eslik ediyorsa hakikidir. Eger amel ve ibadet yoksa, sadece sözlü olarak O’ndan (cc) korktugunu ilan etmek, hakikaten korkmak degil, Ataullah Iskenderi’nin (ks) ifadesiyle bir kuru iddiadir. Yani sira, Allah’tan ümitvar olmak için de yine amel ve ibadet gereklidir. Eger bir kimse ben reca/ümit sahibi¬yim, O’nun (cc) rahmetinden ve beni bagislayacagindan ümitliyim diyor ama bu ümidini kullukla desteklemiyorsa, o da kuru bir iddianin sahibidir. Korku da ümit de ibadetle beslenen iki tavirdir.
Bu sayimizda bu önemli konuyu merkeze alan bir dosya hazirladik. Allah Teala tesirini halk etsin.

KORK AMA ÜMIDINI YITIRME
PROF. DR. SÜLEYMAN ULUDAG

Önce sunu belirtelim: Korku ve ümit her insanda bulunan psikolojik iki temel histir, gönül halidir. Insan olarak her mü’minin genel anlamda basina gelmesinden korktugu ve kaygilandigi veya elde etmeyi umdugu bir sey vardir. Bu durum bedenle ilgili oldugu gibi, mal, es, evlat, ebeveyn, makam, itibar ve bunlarin benzeri bir sey de olabilir. Mesela bir kimse, hasta olmaktan korkar, endise eder, hasta olunca da sagligina kavusmayi ister ve umar. Korkma ve ümit etme hali, içinde bulunulan durumdan kaynaklanir ama gelecekle ilgilidir: Acaba gelecekte ne olacak? Basima ne gelecek? Elime ne geçecek? Elimden ne çikacak?
Bahsettigimiz genel anlamdaki korku ve ümit hissinin dinle ilgili ve çerçeveli manevi kismina havf ve reca (korku ve ümit) denir. Bu anlamda, korkana haif (hasi), ümitli olana raci denir. Havf ve reca, iki önemli Islami kavramdir. Bu iki temel kavram, Kur’an-i Kerim’de ve Sünnet-i seniyyede sikça tekrarlanir. Islami hayati yasamaya motive eden (saik, amil) bu iki duygudur. Su ayetlerin meallerine bakalim: “Onlar, üstlerindeki Rablerinden korkar ve emredileni yaparlar.” (Nahl, 50) “Onlar Allah’in rahmetini ümit ederler.” (Bakara, 218)
Görülüyor ki, Hak Teala kendisinden korkup iyi isler yapanlari da rahmetini ve nimetini ümit edenleri de övmektedir.

KULU DENGELEYEN HUSUS: KORKU VE ÜMIT
YRD. DOÇ. DR. IBRAHIM BAZ

Allah, kainattaki her seyi bir hikmete, sebebe ve ihtiyaca mebni olarak yaratmistir. Sünnetullah denilen kainatin isleyis sistemi, âlemin öznesi olan insanin ve hatta diger canlilarin ihtiyaçlarina cevap verecek sekilde cereyan etmektedir. Insan eksikligini, noksanligini ve muhtaçligini anlayip kendini tamamla¬maya ve kemale erdirmeye dogru adim atmaya ve bu konuda himmet ve gayretini artirmaya basladiginda, Allah’in lütuf ve kerem deryasi cömertçe cosmaya baslamaktadir. Bunun tersine insan kendini müstagni görüp magrurlandikça, muhtaçligi giderilmedigi gibi kemale ermesi de zorlasmaktadir.
Insanin maddi ihtiyaçlari oldugu gibi, manevi ve duy¬gusal ihtiyaçlar da vardir. Bir yönüyle zalim ve cahil olan insanin, dengeli bir hayat sürebilmesi ve kemale erebilmesi için muhtaç oldugu duygularin basinda, havf/korku ve reca/ümit gelmektedir.
Havf kelimesi çekinmek, sakinmak, endise etmek ve bilmek anlamlarina gelmektedir. Terim olarak ise istenilmeyen bir seyin basa gelmesi veya sevilen bir seyin kaybedilmesi endisesi içinde olmaktir. Bu yönüyle korku, emniyet ve güven kelimelerinin ziddidir. Emniyete ulasmanin yolu, korkuyu bilmek ve yasamaktir. Reca yani ümit ise, itimadin ve tevekkülün neticesidir. Ümitsizlik, inancin ziddidir. Havf ve reca, kabz ve bast, heybet ve üns gibi insanin korku ve ümit duygularini ifade eden kavramlar, zahirde birbirinin ziddi gibi gözükmekle birlikte, aslinda birbirlerini tamamlamakta ve birbirlerinin anlasilmasini saglamaktadir. Bu zit duygulara insan açisindan baktigimizda, bunlar, insanin dengeli olabilmesi ve dogru yolda kalabilmesi için yolun iki kenarindaki uyarici isaretler ve levhalar gibidir. Gece ile gündüz gibi zitliklar arasindaki ahenk ve düzen üzere var olan âlemde, insanin iç dün¬yasi da bu zitliklarin dengesiyle huzur bulabilmektedir.
Insani hafv ve reca ehli olmaktan uzaklastiran en büyük engel, nefs ve onun eseri olan kibirdir. Nefs, insana muhtaçligini unutturarak müstagni tavirlar sergiletir. Kendinde bir varlik vehmi uyandirir ve kibirlendirir. Kibir ise hakikati görmeye perde olur. Tasavvuf, kibirden kurtulmanin ve kullugun tevazusuna bürünmenin yoludur.

KORKU VE ÜMIT SARKACINDA
PROF. DR. ALI AKPINAR

Havf ve reca, mü’minin hayatinda birbirinden ayrilmayan iki temel kavramdir. Bunlardan ilki korku, ikincisi ümit anlaminadir. Mü’minler, yüce Allah’in erisilmez kudretinden, O’nun (cc) azabindan ve gazabindan, kabir azabindan ve kiyametin dehsetinden endise eden kimselerdir. Ancak onlar, dünyevi ve uhrevi korkularini, yüce Yaratan’in korkusuyla yenen kimselerdir. Evet, yüce Allah’tan korkup sakinan kimse, O’ndan (cc) baskasindan korkmayan, çekinmeyen kimsedir. Kimde, yüce Yaratici’nin korkusu tam olarak oturmamissa, o kimse her seyden ve herkesten korkmaya devam edecektir. “Eger mü’minseniz onlardan korkmayin, benden korkun.” (Al-i Imran, 175)
Hayat kitabimiz Kur’an, bizleri ahirete hazirlarken korku ümit dengesi üzerine davetini kurar. Cennet ayetleri zikredilir, ardindan cehennem ayetleri getirilir. Cennet ayetleriyle mü’minler ümitvar olmaya hazirlanirken, rehavete kapilip gevseklik göstermesinler diye hemen cehennem ayetlerine geçilir. Cehennemin korkunç tas¬virleri yapildiktan hemen sonra da mü’minler, korku içerisinde ümitsizlige kapilmasinlar diye cennetin muhtesem tasvirlerine geçilir. Elbette yüce Rabbimizin rahmeti gazabini geçmistir. Ancak mü’min korku ümit dengesini muhafaza etmeye gayret eder. Bunun için de mü’minin korku ve ümitleri tartilsa esit gelir denmistir. Peygamber Efendimiz de söyle buyurur: “Mü’minler, Allah’in azap ve azabinin miktarini bilselerdi hiçbiri cenneti ümit etmezdi. Kafirler de Allah’in rahmetinin ne kadar çok oldugunu bilselerdi, hiçbiri O’nun rahme¬tinden ümit kesmezdi.” (Müslim, Tevbe 23)

(Dosya yazilarinin tamami derginin Aralik sayisinda.) (Sayi: 52)

Muhterem hazirun, Hazret-i Muhammed’in peygamber olarak gönderilmesi...

Insanin fitrati tertemizdir. Ne var ki zamanla disardaki enkazin, toz dumanin külleri üzerine düser....

Ilim ve Irfan dergisinin 2024 Aralik sayisi sahsiyet dosyasiyla çikti....

IRFAN BASIM YAYIN DAGITIM SAN. VE TIC. LTD. STI.
Zafer Mahallesi Kurultay Sokak No:1/6 Yenibosna | Bahçelievler / Istanbul | Telefon: 0(212) 694 98 98
Copyright © 2012-2024