RUHANI MIRACIN IZINDE
Günde bes vakit kilinan namaz, günde bes kez bir ahit yenilemek anlamina geliyor. Rabbimizle aramizdaki ahdi yeniliyoruz, onu yeniden imzaliyor, kullugumuzu bir daha ibraz ediyoruz. Bu yönüyle, insanin yücelisinin bir temsili olan namaz, ayni zamanda insanin unutkanliginin ve nankörlügünün de bir belgesi oluyor. Yani o kadar unutkan ve nankör olabiliyor ki insan, kul oldugunu günde bes kez hatirlamasini saglamak gerekiyor. Dolayisiyla namaz ayni zamanda bir fitri ibadet sayilmali. Baska bir ifadeyle, ancak namaz kilanlardir ki, fitratlarinda bulunan bir unutma ve vefasizlik ihtimaline karsi hassasiyet göstermeyi ögrenebilirler. Namazin bize ögrettiklerinden biri bu, eksikligimizi tanimamizdir.
Namaz sadece eksikleri tanitmiyor ama. Çünkü, “Namaz mü’minin miracidir.” buyuruyor Fahr-i Kainat Efendimiz. Demek ki bir yandan da yükselmemiz, uruç etmemiz, miracimizi gerçeklestirmemiz de bekleniyor bizden. Bir yandan eksik, noksan, zayif olan tabiatimizi kabul etmeli, secde ile, yani bas kesip boyun egerek huzurda durmali ama öte yandan da bu kabulle kazandigimiz manevi avantaji kullanarak yükselmeyi denemeliyiz. Miraci da sünnetlerden bir sünnet sayabiliriz bu durumda. Biz de namazla bu sünneti yerine getiren, ruhani miracimizin pesinde kullara dönüsebiliriz.
Namaz bu iki özelligi sebebiyle yani hem bize bizdeki noksanligi tanitan ve hem de bu noksanligi kabul sayesinde bizi yükselten özellikleri sebebiyle, baska bir anlam daha kazanir. Salat ile sila arasinda da bir baglanti vardir. Sila Türkçede vatan anlamina da geliyor ama Arapçada bag, baglanti demek. Salat ile silamiza bir bag kuruyoruz da diyebiliriz. Çünkü silamiz bu dünya degildir. Bu dünyada bir konuk, bir yolcu olarak, ya mutlu mesut ya da perisan halde ama mutlaka silamiza, asil yurdumuza dönecegiz. Perisanliktan kurtulmanin ilk sarti da bu dünyanin sila oldugunu kabul etmemektir. Iste namaz bize, mukayyet, muhtaç ve fakir oldugumuzu hatirlatan hayat kiymetindeki ölçüleri ögreterek bizi silaya bagliyor.
Bir de sufilerin salat-i daime dedikleri, selam vermekle çikilmayan bir namaz vardir ki, namazin ufku da odur. Arifler bu namazi hayat boyu huzurda, dikkat ve rikkat içinde kilarlar. Huzurdan ayrilmak bu namazi bozar.
Bu sayimizda namaza ve onun sirlarina yakindan bakmayi denedik. Hayirlara vesile olmasini temenni ediyoruz.
PEYGAMBERLERIN ORTAK MIRASI NAMAZ
PROF. DR. ALI AKPINAR
Hayat düsturumuz Kur’an’da sallu/ namaz kilin ifadesinden çok ekimü’s-salah/ namazi ikame edin emri yer alir. Namazi ikame etme, namazi ayaga kaldirma, namazla ayaga kalkma anlamlarini öne çikarir. Iman adami, dinin temeli olan namazi vaktinde, Allah ve Resulü’nün belirledigi vakit ve sekilde, bilinçli bir sekilde eda edecek ve namaz ibadetini kulunu Rabbine yaklastiran bir vasita, Islam toplumunda görünen bir siar, mü’minleri ötekilerden ayiran bir ayiraç olarak ortaya koyacaktir. Islam’a göre hayat namaz arasi yasanir, namaza göre programlanir. Bes vakit namazini muntazam kilan bir kimse, vaktin çocugu olarak kendini programlar, iki namaz arasinda günah isleyemeyecegine göre mümkün mertebe kendisini günahlardan uzak tutar.
Ayetlerde namazi ikame ediniz kalibi çogul olarak kullanilir. Bu, bütün Islam toplumunun namaz ibadetini ayaga kaldirmak için bir ucundan tutmasi gerektigi anlamina gelir. Zira din, hayati bütün yönleriyle kusatan bir mecmuanin adidir. Namaz bu kapsamli dinin temel diregidir ve muhtesem bir temeldir. Dolayisiyla bu muhtesem diregin ayaga kaldirilmasi ve dimdik ayakta durmasi için her yastan her müslümanin buna destek vermesi gerekir. Bir müslümanin acziyeti içerisinde tek basina bu temeli dimdik ayaga kaldirmasi ve ayakta tutmasi oldukça güçtür. Bunun için de namaz ibadetinde cemaat mesru olmus ve cemaatle kilinan namaz, tek basina kilinan namazdan yirmi yedi derece daha üstün sayilmistir. Bunun için de namaz yediden yetmise her mü’mine emredilmis ve namazin terk edilecegi bir yer ve zaman birakilmamistir. Kisi hazarda da namazlarini kilar, seferde de. Baris ortaminda da kilar, savas ortaminda da. Saglikliyken de namazini kilar, hastalandiginda da. Ayakta kilamiyorsa oturarak kilar, buna da gücü yetmiyorsa yattigi yerden, nasil kolayina geliyorsa namazlarini öyle kilar. Ama hiçbir zaman namazi terk etmez.
NAMAZ HAYATTIR, HAYAT NAMAZDIR
DOÇ. DR. AHMET ALBAYRAK
Namaz hem görülmeyendir hem de görülendir; hem ukbadir hem de dünyadir; hem ruhtur hem de bedendir. Kisacasi hem mücerrettir (soyut), hem de müsahhastir (somut).
Rabbimiz, Ahzap suresinin 72. ayetinde söyle buyuruyor, “Biz emaneti göklere, yere ve daglara sunduk; onu yüklenmekten kaçindilar, onun sorumlulugundan korktular; onu insan yüklendi; (fakat onun agir sorumlulugunu tam kavrayamadi) dogrusu o, çok zalim, çok cahildir.”
Burada namazin asil önemi, ayet metninde yer almayan, ancak tefsirlerimizde serh edilen parantez içindeki kisimdan çikarilabilir.
Emanetin biz insanlara verilme aninda ne oluyorsa, namazimizda da o oluyordur veya olmalidir; Hazret-i Muhammed’in (sas) mübarek Miraç seyrinde neler olduysa, her bir namazimizda da bu tür hakikatler zuhur ediyordur veya etmelidir. Iste insan o hal ve makama erisebildigi zaman Ilahi emanetin gerçek sahibidir artik, her namazin her rekatinda bu emanetin agir ama çok degerli kutsi sorumlulugunun farkina variyordur. Bu seviyedeki bir namaz, insanin Rabbisiyle kesistigi en mübarek anlarin müsahedesidir. Iste hayat dedigimiz sey ne ise belki de bu müsahede zemininde bütün boyutlariyla tecelli ediyordur.
Böylece namaz, bizlerin hem zahiri yönümüzü hem de batini derinliklerimizi tanzim eder; hem bu dünyadaki hem de ötesindeki hayatimizi fitratullah ve sünnetullah çizgisinde sünnet-i Resulullah örneklemiyle düzenler. Günün farkli zaman dilimlerinde kilinmasi geregi, insanin düzene kavusmasi içindir, unutursa hatirlamasi içindir, süreklilik kazanmasi içindir. “Allah katinda amellerin en makbulü az da olsa devamli olandir.” buyuruyor Hazret-i Peygamber (sas) (Buhari, Iman, 32; Müslim, Müsafirin, 215-218) Herhangi bir ibadetimizi, herhangi bir iyiligimizi aklimiza geldikçe yapiyorsak veya sikintilarimizi asmak gibi pragmatist bir tavirla yerine getiriyorsak, ibadet ve iyilik adina yapip ettiklerimiz bizi yeterince degistirmeyecektir. Bir baska ifadeyle, zaman zaman yapilan ibadetler bizlere bir hayat formu sunmayacaktir.
NAMAZ KULLUGUN ZIRVESIDIR
RABIA BRODBECK
Namaz, Ilahi huzurun güzelligi ve ihsanlarina ruhun kanat açmasidir. Tefekkürün en yücesi ve ebedi kulluga giden en kisa yoldur namaz. Namaz, ayne’l-yakinden hakka’l-yakine, yakinin hakikatine geçisi anlatir. Namaz Allah’in insanlik için bahsettigi en yüce ibadet seklidir. Namazda amaç miraçtir. Miraç’tan amaç, Allah’i batininda müsahede etmektir. Hazret-i Ali’nin (kv) meshur bir sözü var namazla ilgili, “Görmedigim bir Ilaha ibadet etmiyorum.”
Namazin amaci Allah Teala ile dogrudan rabita kurmaktir. Halife, bu makama miracin son sahnesi olan makam-i müsahede demistir. Mahbubun güzelliginin müsahede edildigi, el-Baki ve es-Samed ile olan sohbetin hakikatini yasayarak kilinan namaz hakiki namazdir. Namazla sembolize edilen miraç, Ilahi nurun, Ilahi ihsanlarin ve Islam dininin peygamberi Hazret-i Muhammed’in (sas) yüksek ahlakinin tamamlanmasinin bir sonucudur. En ulvi semavi bir hadise olan miraç kainat Efendisinin ahlak-i aliyesine aynadir. Bu semavi yolculugun derin manasinin sembolü, Hazret-i Muhammed’in (sas) kendisidir. Peygamber Efendimiz yasayan Kur’an’dir. O’nun (sas) tüm hayati tevhide sehadet eder. Hakikat-i Muhammedi O’nun (sas) dünyevi varliginin derinliklerinde, kullukta ifadesini bulmustur. Miraç, O’nun (sas) hizmet ve kulluguna bir ayna olduguna göre onun yüksekligi de derinligi de sinirsizdir. Bu yüzden namaz insanin hayalini asan bir olaydir.
KALBIN SECDESI NAMAZDIR
YRD. DOÇ. DR. IBRAHIM BAZ
Yeryüzü insanin kullugunu izhar etmesi için yaratilmis bir imtihan salonudur. Imtihanin sonunda kula kullugundan sorulacak ve, ben sana sah damarindan daha yakin idim sen kiminle idin, denilecektir. Iste bir kulun, ben de seninle idim ya Rabbi, diyebildigi bütün hal ve hareketleri hakikatte ibadettir. Ancak Allah, kullugu izhar için belli ibadetler emretmistir. Bu ibadetler kulluk seyrinin birer makami hükmündedir. Erkanina riayet ederek eda edildikçe, ibadetlerin insani olduran ve kemale erdiren tesiriyle kâmil bir insan olmaya dogru yol alinmis olur. Bu ibadetlerin bas taci ve bütün ibadetleri içinde cem edeni namazdir. Bu yönüyle namaz, dinin diregidir.
Basta namaz olmak üzere, ibadetler insanin kendini ve dinini insasidir. Ibadetlerin sihhati ve kalitesi, kisinin kendi sahsiyetinin ve dininin kemalinin göstergesidir. Her ibadet, insanin manevi egitimi olan seyr-ü sülûkunda bir yer tutmaktadir. Ibadetlerin fiziki ve manevi her bir yönelimi ve hareketi, bir yandan nefsin fitri olarak tasimis oldugu olumsuz ve kötü huylarin tasfiyesini ve nefsle yapilan mücadelede kisinin direncini artirirken, diger yandan ruhun istikamet bulmasina ve güçlenmesine vesile olur.
Sufiler, farz ibadetlere ilave olarak Allah’a karsi ask ve muhabbetlerinin bir nisanesi olarak nafilere de devam etmislerdir. Hazret-i Peygamberin, “Ben sükreden bir kul olmayayim mi?” buyurarak devam ettigi nafile ibadetler, O’nu en güzel örnek bilip O’nun kademinde olmayi esas olan sufiler için bir ilke haline gelmistir.
Mearic suresinde Allah Teala insanin hirsli bir varlik oldugundan, bir musibet esnasinda feryad-ü figan ettiginden, bir lütuf ile karsilastiginda ise pintilestiginden bahseder. Ancak namazlarinda sürekli olan kimselerin böyle olmadiklarini buyurur: “Dogrusu insan pek hirsli, tatminsiz, sabirsiz yaratilmistir. Kendisine bir fenalik dokundugunda sizlanir, bir iyilik, mal ile karsilasinca da pinti kesilir. Ancak namaz kilanlar böyle degildir. Onlar namazlarinda devamli ve kararli olanlardir.”( Mearic, 19-23)
Ancak namazin insani hirstan ve pintilikten, fahsa ve münkerden korumasi için özellikle manevi sartlarina riayet etmek gerekir. Aksi takdirde namaz kildigi halde kimin huzurunda oldugunu farkinda olmayanlari Allah Teala uyarmaktadir: “Yaziklari olsun o namaz kilanlara ki onlar namazlarindan gaflettedirler.” (Maun, 4-5)
(Dosya yazilarinin tamami Ilim ve Irfan dergisi Agustos (2015) sayisinda.)