ILIM VE IRFAN | Temmuz | 2015 | AYIN KONUSU | Okunma: 2746
UYAN EY KALBIM, GAFLETTEN UYAN!

Tasavvufi terbiye, uyuyani uyandirmayi amaç edinir desek yeridir. Gündelik isleri ve kosturmalari arasinda, bitmeyecek gibi duran çabalarinin içinde, gözleri açik olarak uyuyan yani kalbi, gönlü uykuya dalmis bizler için adeta Israfil’in sur’u gibi bir çagridir tasavvufi çagri. Uyan, diril, kendine gel, “eyyamem madudat” yani “sayili günler” bitiyor, haberin olsun diyen bir çagri.

Sufiler kalbi bürüyen ve istila eden bu uykuya gaflet demisler. Gözünün önündekini göremeyen kimsenin halidir gaflet. Uykudaki masumdur çünkü onun gözleri kapali, dis dünyayla baglantisi kesiktir. Oysa gaflet ehli, gözleri açik olmasina ragmen, bakiyor olmasina ragmen göremeyen cinsten biridir. Kendisini çesitli felaketlere sürükler ama sorsaniz uyaniktir, farkindadir, suuru açiktir. Gözlerinin açik olmasini uyumadigina delil kilmak ister. Bu sebeple uyanmasi için kulagina degil, ruhuna seslenmek icap eder. Irfan ehli gaflet ehlinin ruhuna ulasacak sesin sahipleridir.

Bildigimiz, sevdigimiz bir ilahi var, her seyi özetliyor:

Uyan ey gözlerim gafletten uyan
Uyan uykusu çok gözlerim uyan
Azrail’in kasti canadir inan
Uyan ey gözlerim gafletten uyan
Uyan uykusu çok gözlerim uyan.

Üçüncü dizeye dikkatleri çekmek isteriz. Ölümle saka olmaz, gerçekten ölecegiz; hakikaten burayi, ailemizi, sevenlerimizi, bitmeyen islerimizi terk edecegiz, diye feryat ediyor adeta sair.

Ayni sair sunu da söylüyor:

Bu dünya fanidir sakin aldanma
Magrur olup tac-u tahta dayanma
Yedi iklim benim deyu güvenme
Uyan ey gözlerim gafletten uyan
Uyan uykusu çok gözlerim uyan.

Bunlari söyleyen sairin bir sultan oldugunu, Osmanli padisahlarindan Üçüncü Murat oldugunu söylesem bilmem olayin ciddiyetini yeterince anlatmis olur muyum?

Bu ay, bu önemli meseleyi dosyamizin sayfalarina tasidik.
Su mübarek günlerde hayirlara ve uyanisa vesile olmasi temennisiyle.

GAFLET YARADILIS GAYESINI UNUTMAKTIR!
YRD. DOÇ. DR. IBRAHIM BAZ

Kalbin bir hali olan gaflet, bütün olumsuz duygu, düsünce ve fiillerin kaynagidir. Gaflet, dikkatsizlik veya ihmal nedeniyle terk etme ve uyanik bulunmama halidir. Gafletin artmasi ile insan lehv adi verilen nefsin istekleriyle mesgul oldugundan kendisi için ehem ve elzem olan isleri terk etmeye baslar. Insani esir alacak derecede artan ve saran koyu gaflet ve cehalet haline de gamra denilmistir. Kisaca gaflet, nefse uymak, Hak’tan ve hakikatten uzaklasmaktir.

Allah, dünya hayatini ahiretten daha fazla sevenlerin kalplerinin, kulaklarinin ve gözlerinin mühürlenecegini dile getirir ve bu kimseler için, “Iste asil gafiller onlardir.” (Nahl, 108) der. Bir baska ayet-i kerimede bu hakikati daha detayli beyan buyurur: “Andolsun cehennem için de birçok cin ve insan yarattik. Onlarin kalpleri vardir, onlarla idrak etmezler; gözleri vardir, onlarla görmezler; kulaklari vardir, onlarla isitmezler. Iste onlar hayvanlar gibidir hatta daha da sapiktirlar. Ve iste asil gafiller bunlardir.” (Araf, 179)

Allah Teala Hazret-i Peygamberi de gafiller hususunda uyarir:
“Ey peygamber! Kalbini bizi anmaktan gafil biraktigimiz, keyfine uyan ve isi hep asirilik olan kisiye uyma.” (Kehf, 28)

Kur’an-i Kerim’de gaflet sifati yalniz Allah’i inkar edenler için kullanilir. Yukaridaki ayetler isiginda, kalbi olup düsünmeyen, gözü olup Hakk’in ayetlerini görmeyen ve kulagi olup isitmeyen ve O’nu (cc) unutanlarin sifati gaflet olarak ifade edilmistir. Dünyada gaflete düsüp Hakk’i unutan, ahirette kendileri unutulacak olanlardir. Iste o gün kafirler, “Vah bize! Biz bundan gaflette idik. Meger biz zulmediyormusuz.” (Enbiya, 97) diyeceklerdir.

Bu nedenle birçok alim ve mesayih-i kiram gaflet halini, günaha, küfre ve nihayet cehenneme götüren bir adim olarak görmüsler ve bu konuda mü’minleri israrla uyarmislardir. Ahmed bin Hadreveyh (ö. 854) söyle der:
“Gafletten agir bir uyku yoktur.” (Kuseyri, 133) Bilindigi üzere uyku ölümün kardesidir. Gaflet uykusu da insani manen ölüme götürür. Bu nedenle Hakk âsiklari fazla uykuyu gaflet saymislar ve killet-i menam yani az uykuyu tavsiye etmislerdir. Âsik agah olan kisidir. Bu nedenle Cüneyd Bagdadi (ks), “Hak âsiklari için gaflette olmak, ateste olmaktan kötüdür.” der. Ibn Ata ise yalniz Allah’i, O’nun (cc) emir ve nehiylerini unutmayi gaflet saymaz, ayni zamanda ibadetlerde edebi terk etmeyi de gaflet olarak görür.

ALLAH’I ZIKRETMEK GAFLETTEN KORUR
KUTBEDDIN AKYÜZ

Havasini solumakla hayatimizi idame ettirebildigimiz yüzyil, teknolojinin gelisimi ve ilerlemesi bakimindan insanlik tarihinde benzerine rastlanmamis bir hiza sahne olmustur. Bundan yarim asir önce ismi bile bilinmeyen pek çok teknolojik araç, hayatimizin bir parçasi ve vazgeçilmezi haline gelmistir. Hatta bes-on sene önce icat edildiginde bizi hayretler içerisinde birakan bazi teknolojik nesneler, su anki teknolojik gelismelerle mukayese esnasinda gayet basit ve siradan kalmaktadir. Bu tablo, günümüz teknolojisinin ne kadar süratli bir sekilde degisim gösterdigini yeterince izah etmektedir.

Teknolojide yasanan ilerlemeler sayesinde, insanlarin hayatinda çok büyük bir konfor ve rahatlik saglanmistir. Eskiden sadece hayal edilebilen pek çok yenilik, teknolojinin gelismesiyle hakikate dönüsmüstür. Insanlar evlerinde, islerinde, okullarinda kisacasi hayatin her alaninda, bu teknolojinin getirmis oldugu kolayliktan ve rahatliktan istifade eder hale gelmistir.

Bu gelismeler Allah’in (c.c) kullarina karsi besledigi sefkat ve merhametin neticesidir. Mü’min, Rabbi tarafindan mazhar oldugu bu imkanlari, Mevla’sinin rizasina uygun kullanmakla mükellef tutulmustur. Fakat ne yazik ki bu güzelliklerin, bizi Allah’a yaklastirmasi ve O’nu (cc) bize hatirlatmasi gerekirken, tam tersi bir durumla karsilasiyoruz; bu imkanlar, gönlümüzden Rabbimizi çikarmaya, O’nu (cc) bize unutturmaya yani gaflete düsmemize sebep oluyor.

Dini literatürde, nefsine ve hevasina bagimli olarak, Allah’i ve emirlerini unutmak anlamina gelen gaflet, mü’min için tehlikelerin en büyügüdür. Zira gaflet, insanin haramlara dalip Rabbinin rizasinin disina çikmasina olanak tanimaktadir.

Gaflet, insanin maneviyatina zarar veren manevi bir hastaliktir. Zamanimizin büyük rehberlerinden Seyh Muhammed Muta’ Haznevi Hazretleri, bu hususta su ifadelere yer verir, “Gaflet bir kor gibidir, insan eline kor parçasini aldiginda, eger hemen o koru elinden atacak olursa, o korun yakiciligi ona eza vermeyecek ve onun elemini duymayacaktir. Fakat o koru elinde tutacak olursa, o kor parçasi isisiyla elini yakacak ve netice itibariyle o kisi büyük bir aci duyacaktir. Iste mü’minin kalbine de gaflet girdigi zaman sayet hemen onu atabilirse, bu onun maneviyatina zarar vermeyecek lakin gaflet kalpte uzun süre kalacak olursa o zaman mü’min bundan maneviyatinin azalmasi ve belki de bitmesi suretiyle büyük bir hüsran içerisine girecektir.”

GAFLETE DÜSMEMEK IÇIN
KÜBRA ORHAN

Kur’an-i Kerim’de bütün kalbi olumsuzluklarin kaynagi olarak gösterilen gaflet, sözlükte dalginlik ve dikkatsizlik anlamina gelmektedir. Kisinin yaptigi seyin bilincinde olmamasini, sonunu düsünmemesini, isin nereye varacagini hesap etmemesini ifade eden gaflet kavrami, insanin nefsini muhasebe etmesinin önünde en büyük engeldir. Zira bir dikkat ve tedbir isi olan muhasebe, gafletin tam ziddidir. Gafleti kalbin bir hastaligi olarak gören Sülemi, onu kulun yaptigi seylerden Allah’in habersizmis gibi davranmasi olarak tanimlamakta ve bu hastaligin tedavisinin de Allah’in kendisini gördügünü çok iyi hatirlamasi oldugunu ifade etmektedir. Dolayisiyla gaflet, muhasebe, murakabe, zikir ve tefekkür eksikligi olarak görülebilir. Gafletin en bariz alametleri de kibir ve asiri nese halidir. Çünkü bu iki duygu insana teyakkuzu unutturur. Teyakkuzun terki de kulun, ölümden sonraki hayata hazirlanmayi terk etmesine yol açar. Buna karsilik teyakkuzun en bariz alametleri ise kaygi ve ulvi bir hüzündür. Bu duygular insani ölümden sonrasi için hazirlik yapmaya sevk eder. Tasavvufun klasik kaynaklarinda unutma ile gaflet arasindaki farka da dikkat çekilmektedir. Buna göre bir seyi bile bile terk etmek gaflet, bilmeden terk etmek ise unutmadir.

Gafletin en büyük sebeplerinden biri, insanin kalbini dünyayla mesgul edip ahireti unutmasidir. Dolayisiyla dünya sevgisi, dünyalik pesinde kosmak ve günlük islere dalmak insani gaflete düsüren hallerin basinda gelmektedir. Bu sebeple, dünya sevgisinin bütün hatalarin kaynagi oldugu ifade edilmektedir. Günlük hayat kosturmacasinda her insanin içinde bulundugu sartlara uygun olarak onu gaflete düsürebilecek pek çok hal bulunmaktadir. Bu bir ev hanimi için temizlik, yemek, çamasir, ütü gibi islere dalmak; bir ögrenci için dersler ve sinavlara kendini kaptirmak; bir esnaf için mal almak, satmak, müsterilerle ilgilenmek seklinde tezahür edebilir. Bu gibi örnekleri arttirmak mümkündür. Oysa olmasi gereken, insanin dünyalik islerini yerine getirirken asil vazifesi olan Allah’i anmayi ihmal etmemesidir. Zira insan, bu saydigimiz isleri yapmak için degil, Allah’i tanimak, O’nu (cc) anmak ve O’na (cc) kulluk etmek için yaratilmistir. Cenab-i Hak, “Öyle kimseler vardir ki ne ticaret ne de alis-veris onlari Allah’i anmaktan, namaz kilmaktan ve zekat vermekten alikoyar.” (Nur, 37) buyurarak asil vazifesini unutmayan kullarini övmektedir. Naksibendiye yolunun büyüklerinden Hace Muhammed Parsa’nin, “El karda, gönül yarda!” sözü dünya mesgaleleri arasinda Allah’i unutmamayi çok güzel ifade etmektedir.

(Dosya yazilarinin tamami Ilim ve Irfan dergisi Temmuz (2015) sayisinda.)

Yüce Allah buyuruyor ki: “Insanlarin hangisinin daha güzel amel isledigini deneyelim diye süphesiz biz yeryüzündeki seyleri ona bir zinet yaptik.” (Kehf, 7...

Imkan, insanoglunun en büyük imtihan sahasidir....

Ilim ve Irfan dergisinin 2025 Ocak sayisi Üç Aylar dosyasiyla çikti....

IRFAN BASIM YAYIN DAGITIM SAN. VE TIC. LTD. STI.
Zafer Mahallesi Kurultay Sokak No:1/6 Yenibosna | Bahçelievler / Istanbul | Telefon: 0(212) 694 98 98
Copyright © 2012-2024