ILIM VE IRFAN | Mayıs | 2015 | AYIN KONUSU | Okunma: 2949
BÜYÜK BULUSMAYA HAZIR MIYIZ?

Iki kapili bir han olarak tabir edilen bu dünya, bizim için aslinda sonsuzluga geçis mekani. Ölümsüzlük, kulaga hos gelen, gönlü oksayan ve insani nice hülyalara daldiran bir kavram. Insanin ve hayatin yok olacagini düsünenler elbette bu tarz hayale dayali sözlere daha siki sarilir. Bizler zaten bunun farkinda ve bilincindeyiz. Ölümsüzlük sadece mümkün degil kesin olan bir hadise. Ölümsüzlügün yeri de var yurdu da. Onun yeri de yurdu da ahiret. Ahiret denilence hayati anlatiriz; sonsuz ve ölümsüz olan ahiret hayatini.

Oraya geçmenin bir hesabi, bedeli var. Bizlere sunulan ömür, hayat sermayesi iste sonsuzlugumuzun garantisi. Yok olmak, toprak olmak, bir daha dirilmemek… Bunlarin hiçbirinin anlami ve karsiligi bizim hayatimizda olamaz. Iki kapili hanin çikisinda önümüzde ölümsüzlügün yurdu açiliyor.

Ölümün azabi, siddeti, soguk yüzü, acisi, hüznü, sevdiklerimizi ellerimizle topraga vermemiz… Bütün bunlar dünya hayatimizin tabii süreçleri. Bunlari yasiyoruz; bunlarla kusatilmisiz. Bunlar karsisinda kalplerimiz mahzun, gözlerimiz yasli.

Bütün bunlarin bir adim sonrasinda Allah’a, Peygamberimize, peygamberlere, meleklere, cennetlere kavusacagimiz, dirilecegimiz sonsuz bir yurt, sonsuz bir zaman bizleri beklemiyor mu? Ruhlarimiz ve bedenlerimiz istirabin, mesakkatin hüznünden, nurun sevincine erismeyecek mi?

Ezanla baslayan bir hayat sala ile sona erecek. Ezan ve sala arasinda hayatin akisini, ruhumuzu, bedenimizi ahiret yurdunun nimetlerine hazirlamak elimizde.

Ölümünü dügün günü olarak karsilayan büyük velilerin sabri ve metaneti bizlere yakismaz mi? Bu hayati bizlere Allah verdi; dönüsümüz de O’na (cc) olmasin mi? Asil ölüm, kalbin Hak’tan gafil olmasi degil mi? Hiç güzel olmasaydi ölür müydü Peygamber, diyen bir sair, sadece sahsi hissini degil, her mü’minin büyük tevekkülünü dile getirmistir.

Kainati ölüm ve dirilme üzerine kurmus Cenab-i Hak. Tabiatta her sene buna bizler sahit oluyoruz. Kisin ölen, yazin dirilen bir tabiatin içindeyiz.

Enes bin Malik’in (ra) rivayetine göre, Efendimiz, “Ölüm, mü’minin rahata, huzura kavusmasi demektir.” buyurmustur. (Hakim, el-Müstedrek, 4/319)

Canin canana kavustugu, ruhun ahirete uçtugu, dünyanin ve faniligin son buldugu, mü’minin ebedi cennet hayatinin basladigi gün; kalanlara sabrin, gidenlere ahiret muradinin dilendigi gündür.

SUFI GÖZÜYLE ÖLÜM GERÇEGI
PROF. DR. SÜLEYMAN ULUDAG

Fani dünyada her seyin bir basi bir de sonu var. Dünyanin ve kainatin durumu da böyledir. Canlilarin dünyaya gelmelerine dogum, dünyadan gitmelerine ölüm diyoruz. Bir baslangiç bir de son var. Hay, layemut ve baki olan sadece Allah Tealadir. Bütün dinlerde ve kutsal ve kitaplarda ölüm olayi üzerinde önemle durulmustur.

Ilim ve fikir adamlari, arifler, hakîmler ve filozoflar da ölüm olayini çesitli sekillerde yorumlamislardir. Özellikle hassas ruhlu kisiler olan sairler ve edipler eserlerinin önemli bir bölümünü ölüm meselesine ayirmislardir. Mersiyeler bu durumun ürünüdür, agitlar da öyle.

Insani, sadakat ve samimiyetle bagli olan esinden, dostundan ve sevdiklerinden ayiran ölüm, hasret duygusunu beraberinde getirir. Ölümle dünya hayatlari sona erenleri geride kalan es ve dostlari daima hasretle yad ederler. Unutulup gitme hissinin vücut bulmasina sebep olan ölüm çogu zaman insanlarin korkulu rüyasidir. Zira insan dogal olarak anilmak ve yad edilmek ister, unutulup gitmekten kaygilanir, üzülür. Bundan dolayidir ki insanlar yeryüzünde var olduklari tarihten beri ebedi ve daimi bir hayata kavusmak için çareler aramislardir. Ab-i hayat, ab-i cavidan ve maü’l-hayat denilen efsane böyle bir arzunun ve arayisin ürünüdür. Ab-i hayattan içenlerin ölümsüzlestiklerine ve ölümsüzlügün sirrina erdiklerine inananlar her zaman mevcuttur.

NASIL YASARSAK ÖYLE ÖLÜRÜZ
DOÇ. DR. SELAHATTIN YILDIRIM

Iman ve ibadetle yükümlü olarak yaratilmis olan insan, öldükten sonra dirilmeyi, kabir ve berzah hayatini, ebedi huzur veya azap yeri olan cennet ve cehennemi, sirat köprüsünü, bunlarin varligini insanlara bildirmek için gönderilmis olan peygamberleri hatta bütün varliklarin yaraticisi olan Allah’i inkar ederken ölümü inkar edememektedir. Çünkü ölüm, insanin gözü önünde cereyan etmektedir. Bir ayet-i kerimede, “Her canli ölümü tadacaktir.” (Ankebut, 57) buyurulmustur. Bu ayeti, vakti gelince her canli ölüp yok olacaktir, seklinde anlamak mümkün oldugu gibi, her canli her an ölümü yasamaktadir diye yorumlamak da mümkündür. Belki de daha güzel yorum budur. Çünkü insan enfusi âlemine baktiginda sahip oldugu degerleri zaman içerisinde birer birer kaybetmekte oldugunu görür. Söyle ki hayat sermayesi olarak kendisine bahsedilen ömründen kisa bir dönem yasadigi çocukluk devresi gidiyor, arkasindan gençlik dönemini yasamaya basliyor. Ondan sonra hayatinin olgunluk devresiyle yüzlesiyor, derken gün geliyor yakayi ihtiyarliga kaptiriyor. Siyah saçlari ölüyor, yerini beyaz saçlar aliyor. Agzindaki disleri birer birer düsüyor, dizinin bagi çözülüyor, pazusunun kuvveti azaliyor ve gözünün nuru zayifliyor. Tasi siksa suyunu çikarir, denen insan gün geliyor içtigi suyu disari çikaramayacak hale geliyor. Bu durum insanin bedeninde her an ölüm gerçegini yasadigini, buna ragmen kendisine en yakin olan ölümü çok uzaklarda gördügünü ortaya koyan korkunç bir gaflet halidir. Bu durum birçok insanin hayatinda sekerat-i mevt dedigimiz ölüm hali gelinceye kadar devam ediyor. Hazret-i Ali (kv) bu durumu anlatirken söyle demistir, “Insanlar uykudadirlar öldükleri zaman uyanirlar.”

Bundan dolayidir ki, insanligi içerisine düstügü bu benlik ve varlik kuyusundan çikarmak için gönderilmis olan Peygamberimiz (sas), insanlarin en fazla gaflete düstükleri ve en çok unuttuklari ölümü sikça anmalarini tavsiye etmis ve söyle buyurmustur, “Zevkleri alt üst eden ölümü çokça anin!” (Tirmizi, Zühd, 4; Kiyamet, 26; Nesai, Cenaiz, 3; Ibn Mace, Zühd, 31)

ÖLÜM SON DEGIL YENI BIR BASLANGIÇ
DOÇ. DR. AHMET ALBAYRAK

Hayat ölümdendir, ölüm ise hayattan. Ikisiyle de iç içedir varolus. Dogarken aslinda öldük, ölürken doguyoruz. Dogarken ölüm saatimizin saniyeleri çalismaya basladi, ölürken öte dünyanin zamani veya zamansizligi basliyor. Her iki dünya arasinda belki de incecik bir zar var. Her vuslat yeni bir veda etmeyi içinde barindirir. Her baslangicin mutlaka bir sonucu vardir. Osman Gürsoy bir misrainda, “Anamin dogurdugu ölüm” dedigi gibi; her dogum o varlik için öleceginin habercisidir. Ayni zamanda her ölüm, o varligin yeniden dogacaginin isaretidir. Baslangiç veya bitis ani, gerçekte birkaç saniye gibi çok kisa bir zaman dilimidir.

Her nefes alisimiz hayat, nefes verisimiz bir ölüm degil mi? Kalp kapakçigimizdan damarimiza akan her damla yeni bir hayat degil mi? Her uykuya dalisimiz bir ölüm, her uykudan uyanisimiz bir hayat degil mi? Bazilarimiz manevi bir rüya için, özellikle de Hazret-i Peygamberi (sas) veya sevdigi bir maneviyat büyügünü rüyada görebilmek için uykuya dalmak ister. Belki rüyalarimiz daha gerçek, uyanmamiz ise rüya gibi. Ya uyanikken rüya görebilenlere ne demeli? Belki onlardir hayat ile ölümü birlestirerek ölümsüzlügü idrak edebilenler.

Varligin, varolusun, yaratilisin, Ilah takdirin kaderidir olus-yeniden olus. Kevn ve fesat (yikilis); fena ve beka. Kendinden haberdar eden yüce Rabbimiz, “her an yeni bir iste” (Rahman, 29) degil midir? Buradaki an bir dakika mi, bir saniye mi yoksa bir salise mi? Bu ayete göre dogum da olus, ölüm de olus degil midir? Yeni dogan bir bebek nasil yeni varlik katmaninin tam da sinirinda ise, ölmekte olan bir insan da öyledir. Sinir, çok kisacik bir mesafe ile ya bir baska sinira veya alana geçis çizgisi veya sinirsizligin baslangicidir.

(Dosya yazilarinin tamami Ilim ve Irfan dergisi Mayis (2015) sayisinda.)

Muhterem hazirun, Hazret-i Muhammed’in peygamber olarak gönderilmesi...

Insanin fitrati tertemizdir. Ne var ki zamanla disardaki enkazin, toz dumanin külleri üzerine düser....

Ilim ve Irfan dergisinin 2024 Aralik sayisi sahsiyet dosyasiyla çikti....

IRFAN BASIM YAYIN DAGITIM SAN. VE TIC. LTD. STI.
Zafer Mahallesi Kurultay Sokak No:1/6 Yenibosna | Bahçelievler / Istanbul | Telefon: 0(212) 694 98 98
Copyright © 2012-2024