ILIM VE IRFAN | Aralık |
2014 |
AYIN KONUSU
| Okunma: 2693
IBADETTE KALBIN EDEBINI YAKALAMAK
Ey Allah’in kullari… Bu kutlu söz Resulullah Efendimizin bizlere hitabinda kullandigi en hassas ifadelerden biridir. Süphesiz hepimizin ortak paydasi Allah’in kulu olmamiz. Kulluktan hiçbirimiz ayri ve gayri degiliz. Bütün hayat çabamiz kulluk vazifemizi hakkiyla yerine getirebilmek için. Niyet ve çaba hiçbir zaman kullugun üstünde, ötesinde, gayrisinda bir alan olamaz.
Ibadetlerimizin özünde, Allah’a karsi derin bir saygi ve sevgi yoksa… Bunu düsünmek bile son derece yaralayicidir. Ibadet, kulun Allah’a karsi sevgi, saygi ve bagliligini gösteren duygu, düsünce ve davranisidir. Insanin kelime-i sehadetle veya bülug çagiyla baslayan ibadet sorumlulugu duygu, düsünce, saygi ve zaman olarak sadece belirli vakitlerle ve belirli formlarla mi sinirlidir? Namazimizi eda edince, orucumuzu açinca, zekatimizi verince, hacdan dönünce artik kulluk sahasindan ayrilabilir miyiz?
Ey kulum, ben seninleydim ya sen kiminleydin, hitabi gelince, kalbimizde olanlari söyleyebilecek miyiz, sayabilecek miyiz? Cenneti kazanmak için dahasi Allah’in rizasina erebilmek için nasil bir kulluk ve ibadet suuru içinde olacagiz?
Ibadetin ötesinde, ubudiyyet ve ubudet kavramlari var. Bir tanima göre ubudiyyet, kulun Allah’in yaptiklarindan memnun olmasi, ibadet ise O’nun razi olacagi isleri yapmasidir. Buna göre ibadette belirli davranis sekilleri öne çikarken ubudiyyette ahlaki ve manevi öz agir basmaktadir.
Tek bir secdemin kabul edildigini bilsem, diyen velinin kalbindeki derdi, hassasiyeti anlayabiliyor muyuz? Husu, dua, secde, sükür, riza, sohbet de ibadetin içinde degil midir?
Bütün ömrü kulluk suurunda, kulluk istikametinde geçirebilmek… Geriye dönüp bakinca amellerin sayisindan çok kalbin Allah’a bagliligiyla mutmain olmasi. Hazret-i Ebubekir kivaminda bir kulluk, kalbe Allah’i ve Resulü’nü asketmek.
Ömrün, ibadetin, kullugun zirvesi bir Peygamberin ümmeti olmak. Hepimiz için ölçü, rehber, kullugun zirvesi O’dur (sas). Sufiler kalbin edebi, derler. Allah’a karsi kalbimizin edebi ibadetlerimizin ve hayatimizin tek gayesi.
IBADETTE DENGELI OLMAK
PROF. DR. ALI AKPINAR
Itidalli, dengeli, ölçülü olmak inançta ölçülü olmakla baslar, söylemde ve eylemlerde ölçülü olmakla devam eder gider.
Büyük imam Gazzali’nin bir eserinin adi Iktisad fi’l-Itikad’dir. Yani o, inançta bile ölçülü olmayi kitabina isim olarak koymustur. Buna göre kisi önce Yaraticisina karsi adaletli olmalidir. Bu ise, Yüce Allah’i sirke bulasmadan birlemek, O’na inanmak, O’nun haklarina riayet etmektir. Bu da yüce Allah’in ölçülerine uygun bir hayatin adami olmakla mümkündür. Severek isteyerek, inanip güvenerek O’na teslim olmakla olur.
Inanç, düsünce ve sözlerinde mutedil olan kimsenin davranislari da mutedil olur. Sözgelimi sabir, ahlaki bir erdemdir ancak zillete boyun egmek, haksizlik karsisinda suskun kalmak sabir degildir. Basa gelenler karsisinda sizlanmak, feveran etmek de mü’mine yakismaz. Dolayisiyla sabir, zillete boyun egmek ile her sikintidan dolayi sizlanma arasinda orta yolun adidir. Tevazu ahlaki bir erdemdir ancak zelil bir halde durmak veya kibirli olmak Islam’in istemedigi bir seydir. Buna göre tevazu, kibir ve zillet arasinda orta yoldur.
Aslinda itikatta iktisat, amelde iktisat, ahlakta iktisat, ibadette iktisat diye genellestirilebilir.
Insandan istenen her alanda belirlenen Ilahi dengeyi korumasi ve sürdürmesidir. Iki asiri uç demek olan ifrat ve tefrit çizgisi, her alanda Müslümanlara yasaklanmistir.
Insanin bu ölçülü hali devam ettirebilmesi, ölçülü olmanin ve asiri olmanin ne demek oldugunu bilmesine baglidir. Islam insani, her seyde oldugu gibi ibadetlerde de dengeli olmasini bilen kimsedir. Zaten her ibadetin belli vakti ve miktari vardir. Hiçbir ibadet rastgele ve ölçüsüz degildir.
SUFILERIN IBADET HAYATI
PROF. DR. SÜLEYMAN DERIN
Istikamet hakka giden yolda Kur’an ve Sünnet çizgisinde dosdogru yürümektir. Itikatta, amelde, yemede, içmede, halde, sözde ve bütün davranislarda ifrat ve tefritten sakinip nebiler, siddiklar, sehitler ve salihlerin izinde olmaktir. “Emrolundugun gibi dosdogru ol!” (Hud, 112) ayeti Hazret-i Peygamberin sahsinda bütün mü’minlere verilmis Ilahi bir emirdir. Ne var ki bu ulvi vazife ömrün tüm vakitlerini kapsadigindan Hazret-i Peygamber, bu ayetin kendini yaslandirdigini haber vermistir. Bu sebeple Rabbimiz bizlere kendisinden istikameti istemeyi Fatiha suresinde talim buyurmustur. Günde en az kirk kere, “Ey Rabbimiz, bizi dogru yola ilet/dogru yolda muhafaza buyur!” diye Allah’tan yardim dileriz.
Tasavvuf büyükleri bütün islerinde istikameti yakalamak için son derece gayret göstermislerdir. Hem günümüzde hem de tarihte pek çok sapik mezhep ve inançlar ortaya çikmistir, sufiler ise orta yol olan Ehl-i Sünnet inancina siki sikiya yapismislardir. Mesela sufilerin büyüklerinden Imam-i Rabbani itikatta istikametin ancak Ehl-i Sünnet inancinda bulundugunu söyle ifade eder: “Allah Teala, sana dogru yolu göstersin! Iyi bil ki, Allah yolunda bulunmak isteyen salike önce lazim olan sey, itikadini düzeltmektir. Dogru itikat, Ehl-i Sünnet alimlerinin, Kur’an-i Kerim'den, hadis-i seriflerden ve ashab-i kiramdan ögrendikleri, anladiklari inançlarin bütünüdür. Ehl-i Sünnet alimleri Kur’an-i Kerim’in ve hadis-i seriflerin manasini dogru anlayan, dogru yolun âlimleridir.” (286. Mektup)
Inançta istikamet hususunda sufi çevrelerde görülen en büyük problem, bazi sufilerin itikadi konularda kendi ilham ve kesiflerine dayanmalari, gönüllerine dogan yanlis inançlara kapilmalaridir. Bu tutumun yanlisligini Imam söyle açiklar: “Vahyin bilgisi süphesiz kesin dogrudur. Ilham ise, zanladir. Çünkü vahiy melekle gelir. Melek, hatadan korunmustur, masumdur, böyle yaratilmistir, bu sebeple yanlislik yapamaz. Her ne kadar ilhama mazhar olan kalp, âlem-i emirden olup yüce bir mertebeye sahip ise de, akil ve nefsle birlikte bulundugu için, onlarin kötü tesiriyle, ilhami algilamada yanilabilir.” (41. Mektup)
IBADETI ASKLA YAPMAK IÇIN
DOÇ. DR. AHMET ALBAYRAK
Süreklilik istikrardir ve dolayisiyla istikrarli insanin özelligidir. Rahman suresinin 29. ayetinde “O her gün (her ân) yeni bir olustadir.” Seklinde vurgulandigi üzere, insan sürekli yenilenen bir varliktir. Insanin hem biyolojik yapisinin aktifligi ve degiskenligi, hem de psikolojik yapisinin dinamik olusu, ibadetlerini hangi yasta olursa olsun her ân güncelleyebildigi sürece anlam kazanmaktadir. Allah (cc) tarafindan, O’nun küllî iradesiyle insanda ortaya çikan varolussal tecellilere insanin mukabelesi, Allah’a deruni saygi ve güvenin ispati olarak ibadetlerle anlam kazanabilecektir.
Insan psikolojisini takviye etmesi ve/veya onarmasi açisindan farkli türlerdeki ibadetler, temelde ayni bütünlügü temsil ederler. Bir ibadetin ancak ibadetler bütünü içerisinde anlami vardir ve ibadetlerin mahiyeti, dinî ögretinin dünya ve Ahiret hakkinda biz insanlara bildirdigi ana ögeyle baglanti kurularak gerçek anlamina kavusur.
(Dosya yazilarinin tamami Ilim ve Irfan dergisi Aralik (2014) sayisinda.)