TASAVVUF YOLUNDA ÖRNEK BIR PEYGAMBER: HAZRET-I IBRAHIM
PROF. DR. SÜLEYMAN DERIN
Yüce kitabimiz Kur’an-i Kerim’in neredeyse üçte biri peygamber kissalarini ayrilmistir. Bunun tek amaci Islam öncesi peygamberlerin hayatlarini dinleyerek hos vakit geçirmek degil, söz konusu peygamberlerin hayatlarindaki güzelliklerin Müslümanlar tarafindan da yasanmasini saglamaktir. Ayrica bu sekilde güzel dinimiz, Islam öncesi hak dinlerin mirasini bizlere yasatmaktadir.
Peygamberlerin sahsiyetlerinin ve hikayelerinin sufiler için ise daha özel bir yönü vardir. Zira peygamberlerin hayatinda geçirdikleri zor imtihanlar, maneviyat yolunda yüce makamlara ulasmak isteyen sufiler tarafindan daha bir dikkatle okunmustur. Belki avam bir insan için bu imtihanlar güç yetirilemez bir hadise iken sufiler için her bir peygamber ulasilmasi gereken bir zirvedir. Bu sebepten falanca veli su peygamberin kademi üzerinedir, Hazret-i Musa mesreplidir gibi ifadeler kullanilir. Bu konuda Ibn Arabi’nin kaleme aldigi Füsûsü’l-Hikem adli eser, her peygamberin farkli bir özelligini çikarmak suretiyle sufilere yol göstermistir.
Süphesiz tüm peygamberler arasinda Efendimizden sonra sufilerin belki de en çok örnek aldigi peygamber Hazret-i Ibrahim’dir. Biz bu yazimizda özellikle Ibn Acibe’nin el-Bahru’l-Medid adli eserinden yola çikarak bir salik için Hazret-i Ibrahim’den alinabilecek güzel örnekleri ortaya koymaya çalisacagiz. Tabidir ki, ulü’l-azm bir peygamberi tarif etmek kolay degildir; bununla beraber, bir seyin tamami yapilamiyor diye azi da terkedilemez, mecelle kaidesi üzere amel ediyoruz.
AFRIKA’DA KURBAN BEREKETI
SAID YAVUZ
Bu sene benden ikinci kez Afrika’ya insani yardim ve egitim hizmetleri kapsaminda gidilecegi için bir ülke seçmem istendiginde tereddütsüz Gana’da Moula köyünü istememin bir sebebi vardi. Geçen sene orada Müslümanlarin hali beni öylesine etkilemisti ki yeniden orada onlarla olmak fikri beni derinden heyecanlandirdi. Yarisi Müslüman olan köyde Ibrahim Hoca ile yeniden bulustum. Çocuklar gibi sevindi beni görünce. Yine ayni agacin altinda Kur’an dersi veriyordu çocuklara. Yine kanaatkardi. Yine ümmetin yükünü tasiyordu. Bir okul yapilmasi için elimden geleni yapacagim, demistim onlara. Bu köy için Gana’yi tercih ettigimi söyledim. Tebessüm eden çehreleri öylesine samimi ki. Moula köyünde bir süre kaldim. Geçen sene üzeri açik namazgahta bir mescit namazi kilmis, tasa vurdugum secdenin küfrün duvarini parçaladigini hissetmistim. Hristiyanlarin açtigi kres binasi da karsimdaydi. Karsimda yüzyillar boyunca kanini içtikleri Afrika’nin ruhunu sömürmek isteyen Batili misyonerler vardi. Öyle kiyamda durmustum orada. Bu durusun o köyün sahsinda tüm Afrika’nin ümmetin yarali sandali olmaktan kurtulmasi, selamet sahiline çikmasi için bir dua olmasini dilemistim. O açik mescidin üzerini kapatmislar. Dört basini mamur etmisler. Ibrahim Hoca’yi ve gölgesinde iki yüz ögrencisini okuttugu, dördünü hafiz yaptigi o agaci da selamliyorum.
NOKSANINI BILMEK GIBI IRFAN OLMAZ
PROF. DR. ISMAIL KARA
Dinin manevi bir yol oldugu Kur’an-i Kerim’de, Allah yolu, dogru yol gibi kelimelerle bunun kastedildigi bilinmektedir. Kur’an-i Kerim bu yolda yürüyen mü’minlerin, sartlarina dikkat ettikleri takdirde sürekli olarak derece kazanacaklarini ve üst makamlara dogru seyredeceklerini de haber vermektedir. Ilgili ayetlerde bu manevi derecelerle ilim dünyasi arasinda irtibat kurulmaktadir: “Biz diledigimiz kimseyi kat kat yüceltiriz. Fakat her bilenin üstünde bir bilen vardir.” (Yusuf, 76) “Allah içinizden tam inanan, bilen ve bilginin amacini kavrama yetenegiyle donatilanlari katbekat yüceltecektir.” (Mücadele, 11)
Insan bedeninin gelisimi çeyrek yüzyila yakin bir zamana ihtiyaç duydugu gibi ruhunun kemal noktasina ulasmasi da yillara ihtiyaç göstermektedir.
Bu kademelesmeyi gönül adamlari degisik kelimelerle ifade etmislerdir. Ilmel yakin, aynel yakin, hakkal yakin tasnifinin sahipleri bu merdiveni üç basamakli düsünürken söz konusu gönül merdiveninin basamaklarini yedi, on, kirk, yüz hatta bin bir olarak tasnif edenler de vardir.
Bu derecelendirmenin bir tanesi de dörtlüdür. Bunu da en güzel sekilde Yunus Emre (öl. Eskisehir, 1320) ifade etmistir:
Seriat tarikat yoldur varana/ Hakikat marifet ondan içeru.
SERHAD’DEN DÜNYAYA YAYILAN BIR ISIK: SEYH MUHAMMED DIYAUDDIN
KUTBEDDIN AKYÜZ
Naksibendiye yolunun büyüklerinden, “ Hazret” lakabiyla meshur Seyh Muhammed Diyauddin Hazretleri 7 Cemaziyelahir 1272; (Miladi, 1855) tarihinde Bitlis’in Hizan kazasina bagli Usba köyünde dünyaya geldi.
Seyh Muhammed Diyauddin’ in babasi Seyh Abdurrahman Tahi (ks) “Seyda” lakabiyla taninan büyük bir alimdi. O, medrese ve tekkeyi birlestiren, ilim ve ameli bir arada yürüten büyük alimlerdendi. Bu yüzden kendisine Seyda-i Tahi deniliyordu. Bu yüzden Seyh Muhammed Diyauddin Hazretleri alimlerin, ariflerin, velilerin arasinda büyüdü ve yetisti.
Seyh Muhammed Diyauddin Hazretlerinin ailesi ve çevresi dindar insanlardan olusmustur. Dini ilimler sahasinda otorite olmus zamanin üstün alimleri yakin çevresinde yasamaktadir. Zahiri ve manevi ilimler tahsil etmeye çok müsait bir ortam içerisinde çocuklugunu geçiren Seyh Muhammed Diyauddin, ilk egitim ve ögretimine babasi Seyh Abdurrahman Tahi Hazretlerinin yaninda onun medresesinde baslar. O dönemlerde medreselerde okutulan dersleri tamamlayarak molla payesine erisir.
MEDENIYETIMIZIN MERKEZ NOKTASI: TEVHID
MONA ISLAM
Islam’da merkezi düsünce tevhiddir. Tevhid Cüneyd Bagdadi’nin veciz ifadesiyle, “Hâdis olani kadîm olana bitistirmektir.” Fehmimizce birbirinden ne kadar uzak görünse de her fer’in ayni asla dayandigini görmektir. Dogu da Bati da Allah’indir, yahut Allah ulvi seylerde tecelli ettigi gibi süfli seylerde de tecelli eder. Bir seyin ister canli ister camid olsun hayatiyetini ya da varligini sürdürebilmesi için bir birligi bulunmalidir. Birligi olmayan yokluga dagilir. Islam’da asil ya da fer hangi meseleyi ele alirsaniz alin sizi tevhide çikarir. Bu bütün yollarin sehrin merkezindeki camiye çikmasi gibi bir seydir. Öyledir çünkü Islam sehrinin mimarisi de tevhide göre düzenlenmistir. Tevhid çoklugun birligi anlamina gelir. Her sey bir bütünün parçasidir ancak her sey sayamayacagimiz kadar çok renkli çok çesitlidir. Birden birligi olan çikar ve Bir’i ancak birligi olan bilebilir.
Ibn Arabi düsüncesinde bunun adi vahdet-i vücuddur. Kendilerini vahdet-i vücud düsüncesi ile tarif etsinler ya da etmesinler bütün Müslümanlar her bir seyin çok parçali/çok yönlü olduguna ve her çoklugun da bir birligi olduguna inanirlar.
NEFSLE DAIMA HESAPLASMA: MUHASEBE
KÜBRA ORHAN-TAHA ORHAN
Arapça bir seyi saymak manasindaki h-s-b kökünden türeyen muhasebe, bu fiilin mufaale babindan masdari olup sözlükte hesaplasmak, hesaba çekmek manalarina gelmektedir. Tasavvufi bir terim olarak ise, hem Allah’in kulu hesaba çekmesi hem de kulun kendisini hesaba çekmesi hakkinda kullanilmaktadir. Ikinci anlamiyla kullanildiginda muhasebeyi; kulun iyi ve kötü amellerini kontrol edip kendisini bu açidan hesaba çekmesi seklinde ifade etmek mümkündür.
Tasavvufi bir terim olarak daha ziyade Allah’in kullarini hesaba çekeceginden hareketle, O’nun hesaba çekmesinden önce kulun kendisini hesaba çekmesi anlaminda yani ikinci anlamiyla kullanilmaktadir. Kulun, kendisini bu sekilde hesaba çekmesine muhasebe-i nefs adi verilmektedir. Muhasebe-i nefs, kulun, her gün neler yaptigini düsünüp gözden geçirmesi, Allah’in hoslanmadigi seyler yaptigini fark etmesi halinde hemen pisman olarak tevbe etmesi, sakinmasi gereken hususlardan sakinmaya çalismasidir.
KIRKAMBAR
M. NEZIHI PESEN
Bazi gecelerin diger gecelerden bereketli olmasi bir insana ayagini yere daha saglam basmasi gerektigini hatirlatir. Geçen sene hasbi ve istigna sahibi Adanali Sami Gül agabeyle Yitik Cennet sonrasi geceleyin taksiyle bir yolculuk yapmistik. O seyrü seferde taksi adeta bir dergaha dönüsmüstü. O gece birkaç kitaptan daha bölümler okumustuk ve okunan kitaplardan birinin açtigi yoldan yürüyen aklim ve kalbim, kalemime ‘yaz!’ dediler.
Bizi attan indirdiklerinin büyük acisidir bu. Attan indirip usak ettiler, esir ettiler: Ruhumuzu, aklimizi, kalbimizi. Bütün varligimizla çirpinip duruyoruz düstügümüz yerde. Yeniden taptaze bir bilinçle kal'alarimiza siginmazsak; çirpinmayi da birakip zulümat içinde berheva olup gidecegiz.
Çiçek çignemeyen atlardan indirilmenin büyük acisi!
Çirpini çirpini giden atlardan indik
Girmek için patavatsiz yurttaslar sirasina
ABUR CUBUR MASUM DEGILDIR
KEMAL ÖZER
Gelisim çagindaki gençlerin beslenmesi, yetiskinlerinkinden daha önemlidir. Bu nedenle bu çaglardaki beslenme biçimi, miktari, çesidi ve zamanlamasina daha fazla ihtimam gösterilmeli.
Bütün canlilar gibi bebekler de, yeme-içmenin zaman ve miktari konusunda fitratlari üzere davranirlar. Ancak çogu kez ebeveynin bilgi eksikligi ve hatali davranislariyla bu özellik kaybedilir. Aile ortaminda dogru, yeterli ve ikna edici bir biçimde bilgilendirilmemesi halinde çocuk, çevreyle iliski kurmaya baslamasiyla, daha sonra da egitim hayatina girmesiyle ciddi bir riskle karsi karsiya kalir.
Zira ebeveynin ilgisizlik ve sorumsuzlugu yüzünden televizyon, modern zamanlarin en etkin bebek bakicisi/dadisi ve egiticisi haline gelmistir. Dogrudan baska her seyi barindiran reklam denilen yayinlar, ne yazik ki çocuklari esir almakta. Bu etkilenme yüzünden ailesine baski uygulayan çocuklar, her istediklerini aldirir hale gelmekte. Bazen de ebeveynin iyilik zanniyla ‘hediye’ kabilinden getirdigi seker, çikolata ve bisküvi ürünleri çocuklarin önce damaklarini, sonra da gelisimlerini ve sihhatlerini bozar.
(Yazilarin tamami Ilim ve Irfan dergisi Ekim (2014) sayisinda.)
ILIM VE IRFAN AILEMIZ EKI
BAYRAMLAR YENILENME GÜNLERIDIR
ARIF DEDE
Peygamberlerin hatiralarini yasayan ve yasatan bir ümmetiz. Ibadetlerimiz peygamberlerin mirasidir. Hac, kurban, namaz… Bu ibadetler peygamberlerin ve onlara iman edenlerin ortak ibadetidir. Bu ibadetler Resulullah Efendimizle birlikte son sahih seklini almistir. Diger dinlerde de bu tarz ibadetlerin olmasi hiç süphesiz peygamberlerin varligina en büyük delildir. Ancak onlar daha peygamberleri hayattayken veya ölümünden sonra dinlerini, akidelerini, ibadetlerini bozmuslar, degistirmisler, tahrif etmislerdir.
Mekke ve Medine’de yasayan bilhassa Yahudilerin tamami, çok kisa bir zaman içinde ve kendi dönemlerinde bir peygamberin gelecegini biliyorlardi. Hepsinin içinde aslinda bu müjdeyi bekleyen büyük bir ümit vardi. Peygamber geldi ancak kendi soylarindan olmadigi için O’nu kabullenemediler. Ebedi saadetten mahrum kaldilar.
BAYRAM DEMEK MUTLU ÇOCUK DEMEK
CESUR KÜÇÜK
Okullar 15 gün önce açildi. Uzun yaz tatilinden sonra çocuklar zorlu bir okul maratonunu kosmaya yeniden basladi. Tatili özleyen çocuklarin imdadina ise Kurban bayrami yetisti. Kurban bayraminda okula küçük bir mola verecek ögrenciler.
Kurban bayrami denilince çocuklarin aklina ilk olarak tatiller geliyor artik. Oysa Kurban bayramindaki görkemli sölenin anlami çok daha büyük. Bu sölene çocuklari dahil etmek ise bizim elimizde.
Kurban söleni ilk olarak evlerde tesrik tekbirleri ile basliyor. Anne ve babalar namazlardan sonra tesrik tekbirlerini yanlarina çocuklarini da alarak coskulu bir sekilde icra etmeli. Çocuklar diller döndügü kadariyla eslik etmeli anne babaya.
KURBAN PAYLASMAKTIR
ESRA KÜÇÜK
Peygamberimiz (sas) Hazret-i Aise’ye kurban etini ne yaptigini sorar. “Bir budunu bize ayirdim, kalanini dagittim.” cevabini aldiginda, “But degil dagittiklarin bize kaldi.” diye buyurur.
Kurban bayramini dolabimiz için et depolama bayrami olarak görmekten vazgeçmeliyiz. Paylasmanin en güzel örneklerini yasamamiz gereken mübarek günlerdendir Kurban günleri. Evine et giremeyen ihtiyaç sahipleri için bayram etmenin vaktidir. Bayramin nese ve mutlulugu et bollugundan degil, paylasma duygusundan gelmelidir.
En alt derece olarak kurban üç bölüme ayrilmalidir. Bir bölümü yedi pay halinde; komsulardan baslayip akrabayla devam ederek, kurban kesememis ihtiyaç sahiplerine dagitilir. Biri misafirlere yedirilmek üzere eve ayrilir. Biri de ev halki için saklanabilir. Ancak söyledigimiz gibi, bu paylasmanin en alt derecesidir.
ÇOK ÖNEMLI BIR SEY
BETÜL NURATA
Dedemle babaannem bizdeler. Hem de bu mevsimde. Dün havaalanina gittik. Bizim evden tam bir saat uzaklikta. Yol boyunca kimse konusmadi. Kimsenin morali bozuk filan degildi. Gözlerimiz açik, rüya görüyorduk galiba. Araba durunca herkes birbirine bakip gülümsedi. Uçaklar güzeldi. Ama hissettigim duygularin yaninda hepsi gölgede kaliyordu. Zaten daha önce de görmüstüm. Dedemle babaannemi ugurlamistik bir keresinde. Iste, annemle babami da yolcu ettik. Bundan daha önemli bir sey olabilir mi, haci oluyorlar…
ÇOCUK VE KURBAN
GÖKHAN ERGÜR
Kaç yasinda olursa olsun, bayram günleri, berrak bir sevinç doldurur insanin içine. Haftalar önce baslayan temizlikler, kalabalik pazarlarda yapilan alisverisler, babalarin onca imkânsizlik içinde bulup bulusturdugu bereketli harçliklar ve annelerin evlatlarini bayram namazina yollarken, agizlarindan döktükleri mübarek dualar. Hepsinin toplami bir dünyaya denk geliyor aslinda, Allah’in insana hediye ettigi kutlu ve nurlu bir dünyaya.
Özellikle çocuklar için bu kutlu ve nurlu dünyanin bayram günleri bambaska bir anlam tasir. O heyecanin içinde olup bunca güzelligi, kardesligi, paylasmayi, sükrü bize yasattigi için daha o zamanlar minnettar olur çocuk, yüce Allah’a ve içten içe hep dua eder: Allah’im hamdolsun sana, lütfen bugünlerimizi bize aratma.
(Yazilarin tamami Ilim ve Irfan dergisi Ekim (2014) sayisi AILEMIZ ekinde.)