RABIA C. BRODBECK | Temmuz |
2014 |
AYIN KONUSU
| Okunma: 1603
ISLAM’IN HAYATIMA KATTIGI BÜYÜK ANLAM
Islam dinine girmeden hemen önce, buna niyetimin, arzumun, ihtiyacimin, özlemimin oldugu bir noktada hissetmiyordum kendimi. Tanri var midir, yok mudur, gibi sorular henüz aklimdan bile geçmemisken nasil oldu da Ilahi güzelligin ve mükemmelligin dinine davet edildim? Ilk defa hacca gitmeden hemen önce de ve keza ilk kitabimi yazmadan önce de… Ben hacca gitmeyi dilemiyordum çünkü henüz buna hazir olmadigimi saniyordum. Türk pasaportum hatta bir vizem bile yokken, kisinin ömrü boyunca gerçeklestirebilecegi en büyük manevi yolculuk için henüz bir niyette bile bulunmamisken, üstelik hac mevsiminin baslamasinin üzerinden biraz süre de geçmisken nasil oldu da hacca gidebildim? Kitap yazmak gibi bir dilegim yoktu hatta bu aklimin ucundan bile geçmiyordu; çünkü zaten kendilerine sonsuz hayranlik besledigim üstadlarin, seyhlerin, yüce velilerin eserleri vardi. Onlarin yazdiklari dururken ben nasil olur da bir seyler yazardim? Tamamlanmis hiçbir egitimim yokken, ne bir üniversite diplomasina ne bir doktora derecesine, ne de akademik bilgi ve mesleki tecrübeye sahipken, nasil oldu da hem birinci hem de ikinci kitabim ödül alabildi? Yazma kapasitem nereden geliyor? Anadilim Almanca ama ben Ingilizce yaziyordum. Hayatimda daha önce hiç yapmadigim bir seyin ödülünü nasil kazanabiliyorum? Bütün bunlarin bir tek cevabi var; çünkü ben Ilahi olanin ihtiyaciyla dolup tasmaktaydim.
En büyük özlemimiz
Allah Teala insani yaratirken ona kendisini tanima ihtiyaci vermistir. Ademoglu, Ilahi suur ihtiyaci içerisindedir, kalp gözüyle görme, ahiretin tatli kokusunu içine çekme, asli yuvasina dönme ihtiyaci içerisindedir. Bu insan nefsinin en büyük özlemidir. Insanda ebediyet, ölümsüzlük ve sonsuzluk için bir arzu, özlem ve istiyak vardir. Bütün mahlukattaki özlemlerin en büyügü budur ki, onlar ruhlar âlemini, “Kalu bela” meclisini özlemektedirler. Bu Ilahi arzulari gençken bile derinden hissedebildim. Hayatimda her zaman bir Ilahi cezbe hissettim çünkü Allah beni sevgi dinine davet etti. Peygamber Efendimiz, sevmek ve takip etmek, ask dinine katilmak demektir. Müslüman olmadan önce hayatimin bir anlami yoktu. Duanin özü, ibadetlerin ruhu ve zikrinin bereketi sayesinde tüm hayatim tükenmez bir zenginlige kavustu. Bu anlamda, ihtida etmedim, yalnizca saptirilmis, anlamsiz bir yasamdan ebedi zenginlige geldim. Bati’dan Dogu’ya seyahat etmedim; bilinçsizligimden çikip kendi varligimin hakikatiyle yüzlestim. Ben anlamsiz, dar, hedefsiz, bos bir yasamdan, gaflet uykusundan uyandim. Ben iflastan ihlasa geldim. Ben duyarsizligimdan, kalpten kalbe muhabbet alisverisine geldim. Ben secdesiz, teslimiyetsiz, sirat-i müstakimsiz bir hayattan, en büyük iç hazinesi olan tevazuya geldim. Ben feminizmde, Ehl-i beyt al-i Mustafa’ya geldim. Ben anlamsiz bir hayattan miraca geldim.
Islam dininin güzelligi, evrenselligi ve herkes kucaklayan sinirsiz askindan dolayi daima cezbedilmistim! Allah Teala beni sevgi dinine, miraç dinine davet etti. Bu davet dini, resmi kapi degil, cami kapisi degil. Bu davet çok farkli bir sey! Bu davet, samimiyet kapisi, kurbiyet kapisi, âsiklar kapisi, evliya kapisi, hiçlik kapisi, yokluk kapisi, sefkat kapisidir. Bu davet, cennete kurbiyet ve ünsiyet kazanmak için bir Ilahi davet! Bu miraç için bir davettir! Bu kapiya girmek Allah’tan en büyük lütuftur, nimettir, çünkü burada sevme sanatini ögrenmekteyiz!
(Yazinin tamami Ilim ve Irfan dergisi Temmuz (2014) sayisinda.)