ILIM VE IRFAN | Haziran |
2014 |
AYIN KONUSU
| Okunma: 4667
NEFS TERBIYESI VE MÜRSID IHTIYACI
Tasavvuf yolu, ruhun derinliklerine ve nefsin kuytu bölgelerine isik düsüren, kisiye kendisini tanitan bir yoldur.
Kisinin kendisini tanimasinin zorlugu ortadadir. Bazi kaynaklarda hadis-i serif olarak da anilan bir sözde, nefsini taniyanin Rabbini taniyacagi ifade edilmistir. Yani Allah’i tanimak nefsi tanima sartina baglanmistir.
Nefsi tanimak nefsi terbiye etmekle mümkündür. Terbiye edilmemis bir nefs kendi asli özelligini gizler. Ancak terbiye edildikçe, nefsin ne oldugunu, ne ise yaradigini, niçin yaratilmis oldugunu anlamak mümkün olur. Terbiye edilen bir nefs, üzerindeki yaniltici örtüleri ve maskeleri çikartir ve bize aslini gösterir.
Nefsi tanimak zordur çünkü nefs güçlü bir merkez, muktedir bir yapidir. Onunla mücadele etmek birçok zorluklari içerir. Mesela infak yoluyla onunla mücadele eden bir kimsenin, bir süre sonra infaki kaniksamasi ya da infaktan nefsin haz almasina yol açan gösteris, ucub vb. bazi arizalara yakalanmasi mümkündür. Bu gibi sebeplerle, nefsi terbiye etmek isteyenin destek almaya, rehberlige basvurmaya ihtiyaci vardir. Nefsi, terbiye usullerini, yöntemin girdisini-çiktisini bilen bir uzman yardimi olmadan bu egitim gerçeklestirilemez. Çünkü kisinin kafasindaki vehmin aksine, bazen infak etmesi ya da nafile oruç tutmasi degil, bunlara ara vermesi belki de nefsini egitimde daha etkili ve yararli olacaktir. Buna karar verecek olan da yolu-yordami bilen uzmandir ya da tasavvufun diliyle söylersek seyhtir, mürsiddir.
Mürsidin uzmanlik alani nefstir. Nasil ki tabiplerin birbirlerinden farkli uzmanlik alanlari vardir ve her biri bu alana dair en güvendigimiz, hastalarimizi emanet ettigimiz kimselerdir, ayni sekilde mürsid de, nefsin tedavisi ve egitimi için teslim olunacak kimsedir. Bir nörologla ya da onkologla yaptigi tetkik ve muayene sonrasinda koydugu teshisi nasil tartismiyor ve ona güveniyorsak, seyhin teshisine de güvenmek ve tedavisine teslim olmak gerekir. Çünkü müridin pesinde oldugu mesele tam da seyhin uzman oldugu meseledir.
Dosyamiz, mürside duyulan ihtiyaci farkli yönlerden ele alan önemli yazilardan olusuyor. Hayirlara vesile olmasini diliyoruz.
MÜRSID-I KÂMIL KIMDIR, ONA NEDEN IHTIYAÇ DUYULUR?
PROF. DR. SÜLEYMAN ULUDAG
Insan, esref-i mevcudat ve azam-i mahlukat! Yani bütün varliklarin en sereflisi ve tüm yaratiklarin en muazzami! Hak Tealaya en fazla yakin olani.
Evet ama bunun bilicinde olmadigi ve yüklendigi sorumlulugun geregini yerine getirmedigi için de ayni zamanda varliklarin ve yaratiklarin da en asagisinda ve en dibinde bulunan zavalli ve bedbaht varlik!
Hak Teala, “Andolsun ki biz insani en güzel sekilde yarattik.” dedikten sonra, “Daha sonra biz onu asagilarin en asagisina indirdik.” buyuruyor. (Tin, 4-5)
Diger bir ayette Ademoglu’nun yani insanini mükerrem ve mükemmel kilindigi (Isra, 70), onun yüce bir mevkide Allah’a yakin oldugu, faziletli bir varlik oldugu (Mutaffifin, 18-19) belirtildikten sonra baska bir ayette onun hayvanlardan daha sapkin ve bilinçsiz oldugu belirtilir. (Araf, 179;Furkan, 39-42-44)
Allah Teala insana kendi ruhundan üflemis, onu temiz ve pak bir fitrat üzere yaratmistir. Insan varliklar arasindaki serefli ve ayricalikli yerini buradan almaktadir. Bu itibarla yüce Allah’in yüce varligi ve yaratigidir o.
Hosça bak zatina kim zübde-i âlemsin sen / Merdüm-i dide-i ekvan olan ademsin sen (Galip Dede) Fakat ayni zamanda toprak ve sudan (balçiktan) yaratilan Ademoglu’nun bundan kaynaklanan birtakim zaaflari ve madde âlemine yönelik arzulari mevcuttur. Bu arzular (sehvet, hirs) onu yerçekimi kuvveti gibi, miknatis gibi asagiya çekmekte, nefs ve seytan da bu çekime destek vermekte böyle aklini ve iradesini kullan(a)mayan insan çukura, gayya kuyusuna yuvarlanmakta, zavalli ve bedbaht bir duruma düsmektedir.
REHBERSIZ KEMALAT OLMAZ
PROF. DR. SÜLEYMAN DERIN
Kelime manasi ile seyh; yasli, ihtiyar, bey, önder, kabile baskani gibi anlamlara gelir. Tasavvuf terbiyesinde seyh; talipleri irsad etme ehliyetine sahip olan insan-i kâmil, rehber sahsiyettir. Okulda ögretmenin, medresede müderrisin gördügü vazifeyi dergahta mürsid yerine getirir. Müderris nakli akla tatbik eder, metni açiklar, ilminin derecesine göre tahlillere girisir ve vazifesi bununla biter. Seyh ise, mürsiddir; ruh ile mesgul olur, mürebbidir, terbiyesi altindakileri sadece sözleri ile degil esas haliyle terbiye eder.
Süphesiz ki Islam’in emirlerini yerine getiren her kimse ebedi kurtulusa erer. Çokça namaz kilan, oruç tutan, Kur’an-i Kerim okuyan kimse ziyadesiyle sevaba girer. Sufiler ise ibadetlerle sadece sevaba girmeyi degil, Allah’a yakinlasmayi hedeflerler. Bu sebeple de zaman ve zemine göre en faydali ibadeti yerine getirmeye gayret ederler. Bu konuda Naksilerin tutumunu en güzel açiklayan Imam Rabbani olmustur. Mektubat'in III. cilt 25. mektubunda salikin süluk esnasinda öncelik vermesi gereken ibadetleri anlatir.
KALBIMIZI KIME TESLIM EDELIM?
DOÇ. DR. SELAHATIN YILDIRIM
Insan, kainattaki varliklar içerisinde Allah Teala Hazretlerinin, “kulum ve halifem” diye yüce zatina nispet ettigi, eliyle yarattigi, ruhundan üfledigi ve en son olarak yarattigi kainatin özü ve hulasasi olan bir varliktir. Insan disindaki diger varliklar ise Allah’in, “kün” emri ile var olmuslardir. Cabir’den (ra) rivayet edilen su hadis-i serif de bu hakikate isaret etmektedir: Allah, Adem’i ve zürriyetini yaratinca melekler söyle dediler, “Ey Rabbimiz! Ademoglunu yarattin. Onlar yiyip içiyor, evleniyor ve çesitli bineklere biniyorlar. Onlara dünyayi verdigin gibi bize de ahireti ver.” Allah Teala meleklerin bu taleplerine karsilik söyle buyurdu, “Kendi ellerimle yarattigim ve ruhumdan üfledigim bir varligi “kün” (ol) dememle olmus varliklarla bir tutmam.” (Taberani, Müsnedü’s-Samiyyin, I, 298)
Maddî açidan kainati bütün imkanlariyla insanin emrine amade kilan Allah Teala, manevi nimetlerle de donatmis ve ardi ardina sayilarini yalniz kendisinin bilecegi peygamberler ve mürsidler göndermistir. Bu durum Allah’in insana vermis oldugu çok büyük bir yetkidir. Yetki ise sorumlulugu gerektirir. Çünkü yetki sorumlulukla orantilidir. Yetki vermeden sorumlu kilmak zulüm oldugu gibi sorumluluk yükleyip yetki vermemek de ayni sekilde zulümdür. Insanin Rabbine karsi sorumlulugu O’na layikiyla kulluk yapmasidir. Çünkü cinler ve insanlar yalniz ve yalniz Allah’a kulluk için yaratilmislardir.
BIR MÜRSID-I KÂMIL ÖRNEGI
SELIM HASIMOGLU
Bizler, mürsid-i kâmillerin toplumda ne tür etkiler biraktigini, insanlari Allah’a yönlendirmede ne derece hayati bir rol üstlendiklerini, nefisleri terbiye ve tezkiye etmede, kalpleri temizleyip kötülüklerden arindirma hususunda ne büyük faydalar sagladiklarini tarih ve biyografi kitaplarindan okuyoruz. Onlar, Allah’i unuttuklari her zaman insanlari O’nun zikrine yönlendirir, O’na ulasmak isteyenlere yol yordam gösterir, yapilan ibadetlerden ne sekilde zevk alinabilecegini ögretirler. “O gün ki, ne mal fayda verir, ne ogullar! Ancak Allah’a selim bir kalp ile gelen baska.” (Suara, 88-89) ayet-i kerimesinde geçen “selim kalb” sahibi olmak için insanlari egiten, yönlendiren, nefsin afet ve hastaliklarini tedavi eden, kalbi dünyevi bulanikliktan arindiran bu mürsidler, tarihin her döneminde yasamis ve insanlara rehberlik etmislerdir.
Insanin hayatta basina gelebilecek olaylar karsisinda nasil hareket edecegini ögreten böylesi büyükler, çok sükür ki günümüzde de yasamaya devam etmektedirler.
(Dosya yazilarinin tamami Ilim ve Irfan dergisi Haziran (2014) sayisinda.)